Teknolojinin anlaşılması açısından onun tarihsel kökenlerine, oluşumuna ve hatta insan evrimine bakmak gerekir. Ancak böylelikle “insanın en büyük teknik” olduğunu kavrayabiliriz. Aynı zamanda modern teknoloji algısından dolayı karıştırılan teknoloji kavramının sağaltılmasına da bir nebze olsun açıklık getirmiş oluruz.
Teknoloji Nedir? Teknoloji Nasıl gelişti?
Teknolojinin epistemolojik kökenlerine bakacak olursak; Teknoloji kavramsal açıdan Yunanca kökenlidir. Kavram sanat ve zanaat kavramlarının ortak tanımı şeklinde kendini gösteren “techne” sözcüğünden türemiştir. Kavramın kendisi uygulamalı sanatları tanımlamak amaçlı kullanılmıştır. 1
Kavramdan yola çıktığımızda sanatın ve zanaatın birbirinden ayrışmasının MÖ.800-1000 dönemine dayandığını düşünebiliriz. Bu düşünce yersiz olmaz bugün teknolojiyi benzer bir biçimde tanımlamaktan çok da uzaklaşmış değiliz. Fakat kavramın kendisinin “uygulamalılık” üzerine kurulması bile bize maddenin, formüle edilmesi ve daha sonra gerek işlevselliği gerek sanatsallığı ile şekil alması biçimini göstermektedir.
Teknolojinin biyolojik bir varlık tarafından tasarlanmış ve uygulanmış, kullanım eşyalarına dönüşmesi sürecini birçok canlı uygulamaktadır. Doğal koşulları kendi lehine kullanmak zaten evrimin temellerindendir, yine de bununla sınırlı değildir. Biyolojik varlığın bir tasarı sonucu çevresel koşullara müdahale etmesini ve kendi maddesel veya bedensel varlığının dışında bu müdahaleyi gerçekleştirmesini eklemekte fayda var.
“İnsanlık açısından İlk teknoloji örnekleri taş aletlerdir. Oldowan taş aletlerinin ilk kullanım tarihi olarak günümüzden 2.617-2.644 milyon yıl öncesini gösteriyor. Bu, güncel verilerden 36.000 ile 63.000 yıl daha erken bir tarih. Acheulean taş aletlerin kökeniyse bu modellemeyle en az 55.000 yıl geriye taşınarak 1.815-1.823 milyon yıl önceye gidiyor.” 2 Taş aletler; kabuklu meyveleri yemek ve yemişlerin içindeki öze ulaşmak amacıyla yapılıp kullanılmıştır. Hayvan ölülerinden geriye kalan kemiklerin içindeki iliğe ulaşmak amaçlı da kullanılmıştır. Görüldüğü üzere doğal kaynakların tüketimi amaçlı, teknolojik üretim başlamıştır. Fakat taş aletlerin üretilmesi aletin daha işlevsel olması üzerinden kurguyu geliştirmiştir. Bu eş zamanlı sayılabilecek şekilde sanatsal üretimi de geliştirmiştir. Esasında gelişen şey omurganın dikleşmesi ile artan beyin hacmi ve kavramsallaştırmanın başlamasıdır. Daha da temelinde Afrika’nın savanalarında ihtiyaçların karşılanması için örgütlenmek ve avcılarla baş etmekle başlar. Zamanla avcılık şeklinde kendini dönüştürür ve teknik farklı bir boyut kazanır. Taş aletler bir ağaç dalına bağlanır ve topuz halini alır. Bu avcıları leşlerin başından kovmaya veya kendini onlara karşı korumaya yarar.
Yanılgıya kapılmamak gerek, toplumsallaşmanın ilk görüntüleri, totemler ve kutsamalarla olmuştur. Hatta burada büyücülüğün gelişimi bilimin ve tekniğin de toplumsal anlamda örgütlenmesinin temelleridir.
“Çoğunlukla kadın tarafından Şamanlarla yaşlı tecrübeli erkeklerin ittifakı önemli bir gelişmedir. Aralarına aldıkları bazı genç erkekler üzerinde kurdukları ideolojik güç ile topluluk içindeki konumları giderek güçleniyor. Erkeğin güç kazanmasının niteliği daha çok önem kazanmaktadır. Hem avcılık hem de dışa karşı klanı savunma askeri nitelikte ve öldürmeye, yaralamaya dayalıdır. Bu, savaş kültürünün başlangıcıdır. Ölüm-kalım söz konusu olduğunda, otorite ve hiyerarşiye bağlı kalmayı gerektirmektedir. En yetenekli kişi, sözü, otoritesi en yüksek kişi konumuna geliyor.” 3
Anlaşılacağı üzere tekniğin toplayıcılık üzerinden formüle edilmiş halleri (ilaç yapma, kutsal ayinler adına sanat yapma, toplayıcılığın gelişimi vb.) toplumsal değişim sürecinin bir parçası şeklinde değiştirilmiştir. Artık savaşın bizzat kendisinde kullanılacak şekilde formüle edilmeye başlanmıştır. Çayönü ve Çatalhöyük gibi kazı çalışmalarının sonucunda gördüğümüz üzere artık takılar ve ilginç köy mimarileri karşımıza çıkmaktadır. Şiddetin ilk hallerine dair kalıntılar da buralarda görülmüştür. Sonucunda köyler büyümüş şamanlar krallara dönüşmeye başlamıştır.
Zamanla uygarlıklar çağına girilmiş ve uygarlıkların geniş coğrafyalar, halklar üzerinde kurduğu tahakküm ile kölelik gelişmiştir. Kölelikle birlikte akla hayale sığmayacak düzeylerde sermaye birikimi gerçekleşmeye başlamıştır. Sermayeyi elinde bulunduran ve tanrı krallar biçiminde kendisini gösteren en tepedeki sınıf ise farklı yetenekler üzerinde durmuştur. Bunlar pozitif bilimlerin temellerini de atmışlardır. Astronomide, mimaride ve mühendislikte sıçramalar yaşanmıştır. Aynı zamanda ellerinde bulunan büyük insan gücü ile büyük tapınaklar inşa ederek kendi güçlerinin tanrısal boyutlarda görünmesini sağlamışlardır. Zigguratlar ve piramitler bunların en görünür biçimleridirler. Tabi ki oluşmuş bu merkezi yapıları beslemek adına geniş su kanalları oluşturulmuş, Nil Nehri’nin yükselip alçaldığı dönemler incelenmiştir. İncelemelere astronomi de dahil edilmiş ve tam olarak neden olduğu bilinmese bile ay ve dünya arasındaki kütle çekiminin sular üzerinde etkili olduğu keşfedilmiştir. Tarımsal ürünlerin birikiminin denetlenmesi için ise matematikte güçlü atılımlar yapılmıştır. Hatta bazı çevrelere göre Musa Peygamber Mısır aristokrasisi içerisinde yetiştiği için iyi bir mühendistir. Esasında Kızıldeniz’i değil Nil Nehri’ni ortadan ikiye yarmıştır. Buradaki ortadan ikiye bölmek ise tam anlamıyla ortadan ikiye bölmek değil, Nil Nehri’nin alçaldığı zaman kastedilmektedir. Halk ve teknik arasındaki uçurumun, halkın bilginin mucize olduğunu düşünmesine dahi sebep olmuş olabilir. Tabi ki bununla ilgili somut kaynaklar bulmak zor fakat bir şehir efsanesi biçiminde bile tam anlamıyla güzel ve konumuza ilişkin hoş iddialardır. Şöyle ki Musa Peygamber bir Prometheus sembolü şeklindedir. Tanrı krallardan bilgiyi çalmış ve köleleştirilmiş halk adına kullanmıştır. Onları özgür topraklara götürmek istemiştir. Hatta bu efsaneye göre peygamberlik çıkışlarının tekniğin ilk kez egemenlerin ellerinden çıkarıldığı örnekler olduğunu söylemek bile yanlış olmaz.
Yunanistan merkezli mitlerden bir örnek de vermiş bulunduk bu noktadan devam edebiliriz. Mitlerin çoğu sembolizmden kaynaklı kendini göstermiştir. Bu sembolize etme biçimleri kendisini matematikte4 de göstermiştir.5 Çok derinlikli anlamda burayı incelememize gerek yok sadece bakmamız gereken birkaç nokta var. Bunlardan birisi Yunan aristokrasisinin ve demokrasisinin köleci düzen üzerinden yükselmiş olması, bir diğeri ise zanaat ve sanatın birbirinden ayrıldığı teknik kavramının da ortaya atıldığı, büyük kavram dünyasını açığa çıkarabilmiş olması. Mermer işçiliği üzerinden geliştirilmiş farklı bir mimari yapı sergilemişler, bunu sanata da yansıtmışlardır. Felsefe, astronomi, matematik ve fiziğin bir sıçrama yaratacak düzeyde geliştiriciliğini yapmışlardır. Hatta köleci ve soykırımcı Roma Uygarlığı’nın yükseldiği temeller burasıdır. Bu dönemlerde maddenin özü hakkındaki savlar 18-19. yy’ da ortaya atılmış atom fikriyatına hemen hemen yakındır neredeyse hiç matematik kullanılmadan bu düşünce akımları ortaya atılmıştır. Bu bize bir nebze olsun pozitif bilimlerin, sistemli düşünce biçimleri üzerine kurulmuş, deneyimsel varsayımlar olduğunu göstermektedir. Bunlar yeni iddialar veya kendiliğinden oluşmuş iddialar değildir. Tam tersine modern okullarda öğretilen bilimsel bilgi tanımları içerisinde, pozitif bilimlerin daha yoğunluklu şekilde nicel araştırma yöntemleri üzerine inşa edildiği söylenmektedir. Görünen o ki; disiplinli bir düşünce biçimi ve deneyimlenmiş sonuçlar üzerinden formüle edilme durumu bir hakikattir. Aynı yöntem çok basit bir tanımla kendisini ayırıp nitel araştırma yöntemleri diye nitelendirilmektedir. 6
Savaşların derinleşmesi normalleşmesi, yüzlerce uygarlığın oluşması bu temellere dayanmaktadır. Roma İmparatorluğu’nun kurulması gerçekleşmiş ve üstlendiği aydınlanmacı Yunan felsefesi düşüncesini büyük yıkımlar ve savaşlar yaratmak için kullanmıştır. Kaldı ki bu felsefenin çok ufak bir bölümünü üstlenip taşıyabildi.
Spartaküs’ün Roma’ya isyanı esasında Roma’nın savaş tekniklerini bilip ona karşı bir teknik geliştirmesi sonucunda tarihe geçecek büyüklükte ses getirmiştir. İsyana kadar halkların kırılması ve demokratik taleplerin baskılanması sonucunda bir enerji birikimi gerçekleşti ve bunun açığa çıkması köle isyanını başlattı. Fakat bu isyanın önderinin doğal bir lider olmasının sebebi, Roma’nın savaş düzenine hâkim olan ve Roma’yı askeri yenilgileriyle sarsabilecek birisi olmasıydı. Spartaküs’ün etrafında şekillenen köleler ordusunun ciddi ve elle tutulur şekilde kölelik düşüncesinden uzaklaşmış olmadığı, bu yüzden yeni bir demokrasinin temellerinin atılamadığı, en fazla kabine ve merkezi bir meclis kurulunun oluşturulduğu savaş meclisi vardı. Roma’nın çok eskiye dayanan tarihsel bir okuması ve deneyimi de mevcuttu. Göz ardı edilen durumlardan birisi de bu gibi gözükmekte. Spartaküs’ün kendisi de Roma’nın savaş tekniğinin karşısına bir direniş tekniği koydu ve böylece Roma ordularını sarsabildi.
İsa Mesih’in çıkışından sonra bölünme yaşayan Roma zayıfladı. Bu dönemde Hypatia’nın bir kadın olarak çıkışı önemlidir. Okurken hataya düşmemek adına Hypatia’nın bir kadın olarak döneminde sadece bilim üretimi yapan kişilik olmadığını söylemek gerekir. Felsefe, astronomi gibi birçok dalda çalışmıştır fakat yanlış okunmuş ve Hristiyanlık üzerinden gelişen sınıfsal öfkenin dogmatizmine maruz kalmıştır. Bundan önce de Roma’nın eril zihniyeti altında ezilmekten kendini kurtarması tamamen direniş boyutunda çalışmaları ile mümkün olmuştur.
Tarihe Karanlık Çağ diye geçecek ve Avrupa’da Kilise dogmatizminin yükseldiği bir döneme girildi. Bu tarihlerde İslam dünyasında ve Ortadoğu’da felsefi adımlar atılıyordu. Bu adımların neticesinde yeni bir mimari şehir planlaması ve üretim araçları kendini gösteriyordu. Asya’da ise neredeyse o yıllardan beş yüz yıl daha eskiye dayanan barut geliştirilmiş ve “ilkel” füzelerin temelleri atılmıştı. Asya’daki egemen uygarlıklar da kendilerine özgü uygarlık çıkışları yakalamış ve mimarilerini buna göre şekillendirmişlerdi. Bu uygarlık çıkışları, kendilerine özgü mimarileri bizzat coğrafi ve merkezi ideolojinin etkisindeydi. Fakat genel hatları ve merkezileşmiş yapıları birçoğunda aynıydı. Örneğin barutun Asya’da keşfedilmesi şaşılacak bir şey değildi tamamen coğrafi etkenlerden ötürü buna yatkınlık vardı. Odun kömürü ve güherçilenin çok rastlanır olması bunlardan birisidir.
Sadece nesnel koşulların bir sonucu değil, uygarlık çıkışının yaşanması ve savaşların olması bu koşulların işlenmesi açısından bir düşünce sistemi geliştirmeleriydi. Yine Ortadoğu’da El-Cezeri benzeri mühendislerin varlığı da söz konusuydu. Bunlar savaş için üretim düşüncesine uzaktaydılar. Genel anlamda İslam dünyası ve alimlik adına önemli olan sanat, zaman ve matematik alanlarında çalışmışlardı. Kendisi Türk-İslam sentezi ideolojisi adına propaganda yapılacak özne olmaktan uzak olmasına rağmen çarpıklaştırılıp bu sentez adına propaganda amaçlı kullanılmaktadır. Oysa alimlik ve dervişlik alt yapısına sahip olan Cezeri imparatorluklar ve savaşlarla ilgilenmemiştir. Kendisinin savaşçı ve sömürgeci uygarlığın dışındaki üretimlerinden dolayı onu egemenler için üretimin dışında tutmamız yanlış olmaz.
Rönesans öncesi Avrupa’daki gelişmeler kilisenin baskısı altında ezilmiştir. Galilei bunun örneklerindendir. Döneminde kendisinin delilikle itham edilmesini, iktidar ve delilik çeperinde okumak gerekir. Dönemin en etkililerinden olan Newton buluşları ve keşifleri ile adeta tarih sahnesinde bir patlama yaratır. Birikmiş sermayenin ve toplumsal gücün bir temsilidir ve onun açığa çıkmasıdır. Kendisinin buluşları daha sonraları felsefi düşünceyi de etkilemiş ve daha önceleri felsefi kurgunun bilimi etkilediği dönem adeta tersine dönmüş. Bilimin düşünce biçimlerini etkilediği pozitivizmin girişini aralamıştır. Kendi buluşlarını askeri stratejiler kapsamında da kullanmıştır. Bu dönemde Da-Vinci de ortaya çıkmıştır. Da-Vinci’nin de mühendislik çalışmaları içerisinde savaş için üretimi azdır veya olmasına rağmen hayata geçmemiştir. Sebebi ise üretiminin dönemine göre ayrıksı durması denebilir.
Gemi üretim teknolojisinin gelişmesinden önce sömürgeciliği büyütmek isteyen ve alt yapısını bilimsel zemininden alan Avrupa artık yeni bir çağa girmesi gerektiğinin farkındaydı. Kendisini diğer uygarlıkların elindeki ticaret yollarından kurtarmalıydı. Bunun için teknoloji üretmeye başladı. Devlet ve iktidar aygıtları adına ilk teknoloji üretimi değildi. Çok büyük sömürüler ve krizler yaratacak, büyük keşiflerin ve soykırımların önünü açacak, aynı zamanda artık devlet adına üretimin tamamen ticarileşmesi, tekel haline gelmesi tahayyülünün ilk modeliydi. Uzun yollar yapabilecek gemilerin üretimi, daha sonra sadece keşif yapmak için değil, savaş aracı olacak şekilde büyük toplarla donatılacak bir başlangıçtı. Yeni kıtalar keşfedilmiş ve büyük sömürü yolları oluşturulmuştu.
Fransız Devrimi sadece tek bir sınıfın isyanı ile gerçekleşmemişti. Devrim sırasında burjuvazinin de talepleri olduğu ve isyanın bir noktada teknik finansmanı olduğu da gerçektir. Çelik bulmak, onu işlemek ve onu modelleyip silaha dönüştürmek ciddi alt yapıya ve örgütlülüğe sahip olmayı gerektirir. Daha o zamandan parçalanmış ve ayrıştırılmış iş bölümüne gömülmüş teknik bilgiler vardı. Hatta taş ustaları bile gizlilikle tekniklerini korurdu. Bunu kapitalist anlamda başlatmamışlardı belki ama yine de bilginin belli başlı özneler tarafından tekelleştirilmesi, saklanması söz konusuydu. Sonuçta zaferler ve iç savaşlar kendisini bir sınıf mücadelesi olmaktan çıkarmış, milliyetçilik ve ulus formuna dönüştürmüşlerdi. Ulus-devletlerin temelleri buralarda atılmış imparatorlukların bölünmesi başlamıştı.
Sömürü ilerledikçe sanayileşmeye doğru gidildi. Petrol çıkarılmaya başlandı, mühendislik artık Da-Vinci benzeri çizimlerle formüle ediliyor daha sonra inşa edilmeye başlanıyordu. Silahlar form değiştiriyordu. Doldur at barutlu tüfekler yerini yivli tüfeklere, toplar yerini patlayıcı yüklü toplara, bırakmaya başladı. Bunca teknik gelişimin neredeyse tamamı tahakküm ve savaş aracı olmak dışında geliştirilmemeye başlandı. Sağlıkta büyük krizler yaşanmaya başlandı. Sağlıktaki krizler aslında yerleşik hayat ve tarıma geçişten beri kendini gösteriyordu. Buğday tüketiminin büyük kıyımlara yol açtığını, diş çürüklerine yol açtığını, Orta Çağ’da cüzzam gibi hastalıkların yayıldığını, veremin ortaya çıktığını biliyoruz.
Matbaanın icadı ile baskı çıkarma süresi hızlandırılmış ve çok sayıda baskı yapılabilir hale getirilmiştir. Bu icadın kendisi çağlar boyunca hatta dijitalleşme çağında bile çok kritik öneme sahip olacak bir icattır. Tekniğin gözler önüne serebileceği en büyük icatlardan birisi matbaanın kendisidir. Matbaa sayesinde habercilik hız kazanmıştır. Sadece habercilik de değil propaganda çok daha yaygın hale getirilmiştir. Globalleşmenin temellerinin nerdeyse matbaa ile atıldığını söylemek yanlış olmaz.
Birinci ve İkinci Paylaşım Savaşları sürecinde teknik bilgi tam anlamıyla tahakküm aracına dönüştürülmüştür. Atom altı parçacıklardan tutun da basın yayın araçlarına kadar her türlü teknik artık bir savaş ve tahakküm aracı şeklinde topluluklar nezdinde kendini göstermiştir. Kıtalar arası füzeler, atom bombaları, pilsiz dinleme cihazları, jet motorlu uçaklar… Özetle tarih Newton ve Rönesans’tan sonra yaşadığı kırılma ile pozitivizme kaymıştır ve teknolojinin ise tahakküm aracı biçimine evrilmesine sebep olmuştur. Örneğin yolcu uçaklarından önce savaş uçakları dizayn edildi bunun sebebi neydi? Kriz halindeki kapitalizmin ciddi bir savaş ortamı ile üretimi olabildiğince yoğunlaştırıp sıkıştırma çabasıydı. Böylece birbirlerine tahakküm kurmaya çalışacak olan egemen güçler; halkı, doğayı ve değerleri savaş gerçeği karşısında daha rahat sömürebilecekti.
Dijitalleşme veya Siber Çağ
Dijitalleşme doğrudan kullanımında eksik veya yanlış bir kavram olabilir. Dijitalleşme kavramının “digit” yani “sayı” kökeninden ziyade algılanış biçimine bakmak gerekir. Dijitalleşme derken; bilgisayar veya bilgisayarlı teknolojilerin kullanıma başlanması ile onların “0-1”lerden oluşan sayısal temelini ihsas ederiz. Bakıldığında temellendirme de bir hata yoktur. Siber ise doğrudan bilgisayarla ilgili olana yönelir. Buradaki iması ise bilgisayar ve içeriğindeki yazılımsal boyuttur.
İlk bilgisayar; İkinci Paylaşım Savaşı sırasında geliştirilmiş dijital hesap makinesidir. Bu bilgisayar ABD donanması tarafından geliştirilmiş ve hareketli bir hedefi vurabilmek amaçlı trigonometrik hesaplar yapan bir analog bilgisayardır.7 Yine de aynı dönemde en basit hali ile oluşturulmuş maddelerin uyguladığı şiddeti ölçen yarı sismik teknolojilerin varlığı da bilgisayarın tarihçesine eklenmelidir. 1940’ların başında ilk yarı iletken transistörleri8 1950’lerin sonlarında silisyum temelli (MOSFET) (MOS Transistörleri) ve monolitik bütünleşmiş devre (IC) gibi çip teknolojileri ile devam etti. 1970’lerde mikroişlemci ve mikroçiplerle bilgisayar teknolojisi ivme kazandı. En basit hali ile bir bilgisayar; bir işlemci (CPU (Merkezi İşlem Birimi)), bir bellek ve yarı iletken bağlantı elemanlarından oluşmaktadır. Bunlara bazı donanımsal ürünler bağlanarak ses, görüntü, kontrol, yazı yazma ve hatta yazdığını baskıya verme kabiliyeti kazandırır.9 İlk kişisel bilgisayarlar Commodore International tarafından icat edilmiş ve bir basın toplantısı ile gösterilmiştir. İlk model IBM PC (IBM 5150) modelidir. 1981’de üretilmiştir. IBM işletim sistemi DOS işletim sistemine sahiptir. Bu buluş artık bilgisayarların kişisel kaynaklarınız ile alıp satabileceğiniz bir ürün haline gelmesini sağlamıştır. Renkli ekranı olan 16 kilobayt işlemciye sahip olan bir bilgisayardır. İlk senede 1 milyon satış yapabilmiştir. Çok fazla veri saklayamayan hatta bugün için nerdeyse bu yazının birkaç satırını zar zor saklayabilecek bir bilgisayardır. Binlerce veri diski tüketimine sebep olan ve sürekli masraf yapmanıza sebep olacak olan, dönemi için bile aşırı lüks sayılabilecek bir ürün neredeyse her şirket ve kurum içine girmiştir. Sebebi bir ilk olmasıdır. Hesaplamalarda bir nebze olsun hata payını azaltabileceği düşünülerek alınmıştır. Fakat esas olan burjuvanın merakını perçinlemiş olmasıdır. Belge ve iş gücünü azaltacağı düşünüldü fakat ne kadar işlevsiz de olsa bir artı değer fetişi yarattığı aşikardır.
Bilgisayarlı teknolojiler gelişti peki bu teknoloji sadece kendi içinde kısıtlı kalırsa ne olurdu? Büyük ihtimalle sadece kişisel verilerin olduğu veya veri taşımanın donanımsal aygıtlarla yapılacağı mahalli bir teknoloji olmakla kısıtlı kalacaktı. Bilgisayar tek başına bir devri kapatabilir miydi? Kısıtlı bir teknolojinin akademiler dışında geliştiricilerinin olmadığı ve sosyal ihtiyaçlara hiç bulaşmamış bir teknoloji olması beklenebilirdi. İnternetin icadı ile veya yaygınlaştırılması ile bu varsayım gerçekleşmedi.
İnternet
İnternet; etimolojik açıdan “kendi aralarında bağlantılı ağlar” anlamına gelen Interconnected Networks anlamına gelmektedir.10 İnternet tek ve sabit bir ağ sistemini kapsar, veriler büyük veri merkezlerinde kaydedilir. Kablolar aracılığıyla bu ağ oluşturulmuştur fakat bazen uydular aracılığı ile onlara ulaşımımız da sağlanır. WWW şeklinde her web sayfasının girişinde bulunan WWW ‘nün anlamı ise “World Wide Web” (Dünya Çapında Ağ) anlamına gelir. İnternetin tarihçesine baktığımızda kısıtlı bir askeri ağ olan SAGE Network ve sadece belli başlı havalimanlarında uçuş denetimi için kullanılan ARPANET’tir. Bu ağ teknolojisi ABD ordusu tarafından kullanılmaktaydı. Daha sonra bilgisayarların gelişmesi ile bilgisayarlar arası kablolu iletişim ve tarafların isterlerse verilerini depolayıp yayınlayabilecekleri bir ağa sahip olması formüle edilip gerçekleştirilmiştir. Yakın dönemlerde uyduların internet ağına erişimi sağlanmış ve artık uydudan internete fiberoptik kablolar olmadan bağlanmak mümkün kılınmıştır.
İlk aşamada Web 1.0 şeklinde kullanıma açılan internet daha sonra sosyal ağların da kullanıma girmesi ile Web 2.0 şeklinde adlandırılmaya başlanmıştır. Yani ilk etapta internet sitelerine erişim vardı, birçok kurumsal yapı da buraya bağlanıyordu. Bu bağlantılar üzerinden verilere erişip bilgi alabiliyorduk. Daha sonra 2004 yılında artık bu siteler üzerinden birbirimizle iletişime geçme imkanını sağladık. Bu iletişimin adı Web 2.0 oldu. İlerleyen süreçlerde Web 3.0’a geçileceği hatta kripto para piyasalarının oluşması ile geçildiği düşünülmekte. Yani P2P (Peer to peer (eşler arası)) veri akışı. Bu ne demek? P2P veri akışı demek artık genel ağ içerisinde olmadan eşlenmiş cihazlar arasında bir veri dolaşımı sağlayabilmek demektir. Veri akışının kontrolünün ise kriptografik olması ile sağlanmasıdır. Belirli bir noktaya kadar gerçekleşmiş bir şeydir, fakat hala dosya paylaşımlarımızı genel ağa yönlendirip orası üzerinden iletişime geçmekteyiz. Gerçekleşmiş kısmı ise artık insanların kişisel verilerine erişilmesinden çekinmeye başlaması ile Protonmail, Signal, Whatsapp, Status, Telegram gibi uygulamaların mesajları uçtan uca şifreleme ile yönlendirmesi kısmıdır. Bu uygulamalar içerisinde Signal ilk uçtan uca şifrelenmiş mesaj protokolünü yayınlamış ve bunu imzalayıp uygulamıştır. Ardından Whatsapp da bu protokole dahil olmuştur. Protonmail ise kendi içerisinde gönderilen mailleri kendi uygulamasına eklediği bir yazılım ile manuel şekilde imzalayıp şifrelemenizi ve göndermenizi sağlamaktadır. Status ise bir DAO (Decentralized Autonomus Organization) projesidir. İçerisinde kripto para takasını sağlayan bir uygulama ve aynı zamanda oluşturulan kripto para cüzdanı adreslerinin birbirine tanıtılması ile kullanılabilen bir mesajlaşma uygulamasıdır. Diğer uygulamaların aksine kimlik bilgisi veya GSM numarası istememektedir. Hiçbir şekilde kimlik onayı istemeden uçtan uca şifreli iletişimi sağlayabilmektedir. DAO projelerinin, iktidar ve burjuvadan sebeple, ilgi çekici olmamasından kaynaklı bu tür projelere yatırım yapılmamaktadır. İster istemez projelerin iflas edecek olması düşüncesi belirmektedir, yine de iflas etse bile verilerinizi satamayacak konumdadır. Telegram ise sürekli kullanıcıların güvenliğini sağlayacağını söylemektedir. Belirli bir noktaya kadar bunu sağlamaktaydı fakat Signal ile aynı protokole sahip değildir. Uygulama uçtan uca şifrelemeyi kullanmaya başladıktan sonra bunu özelleştirip sadece premium kullanıcılarına sağlamayı tercih etti. Diğer uygulamalardan farklı olarak içerisinde uygulama kodlaması yapılmaktadır. Yakın zamanda tutuklanıp daha sonra serbest bırakılan Telegram kurucusu Pavel Durov’un tutuklanma sebebi ise Telegram üzerinden uyuşturucu satışından, suikast işlerine kadar birçok illegal işin yürütülüyor olmasıydı. Telegramda naif bir bilgi edinmek için bir kanal aratıldığında aniden bir işkence görüntüsüne maruz kalınabilmektedir. Ayrıca devletlerin çetelere, çetelerin sivillere rahatlıkla ulaşabileceği ve bir para sirkülasyonu üzerinden suç türetebilecekleri bir platformdur. Birçok adli soruşturma kaydında uygulamanın adı geçmektedir. Bu yüzden kullanımı toplum sağlığı ve psikolojisi açısından pek güvenli değildir. Zaten kurucusu Pavel Durov duruşmasında verileri erişime açabileceğinden söz etmiştir. İlerleyen süreçte sadece Rusya’yla sınırlı kalmayacak Avrupa ülkeleriyle de paylaşılacak Telegram verileri ile karşı karşıya kalabiliriz. Yine bu uygulama üzerinden, e-devlet uygulamalarının tuttuğu kişisel verilerin satışı da yapılmaktadır. Bu veriler bazı taraflarca hacklenmiş verilerdir. Herhangi birisi düşmanlık beslediği bir kişinin adresine soy ağacına kadar birçok bilgiyi edinebilmektedir. Fakat buradaki sorun Telegram’ın sorunu değil verilerimizi dijitalleştiren ve bizi sürekli kayıt altına alan devletin korunaksız bir kurum olmasıdır. Bu tüm devletler için geçerlidir.
“Meshnet” adı verilen uydu üzerinden kurulabilen internet ağı da mevcuttur. Meshnet sadece uyduya bağlanan modemler üzerinden kurulabilmektedir. Meshnet kurucusunun uyduda oluşturduğu lokal ağ ile kullanıcılar P2P şeklinde birbirlerine bağlanabilirler. Herkes kurucu olabilir. Ne yazık ki bu bağlantı asıl internet ağına ve onun derin “bilgi denizine” erişmemize imkan sağlamıyor, sadece eşler(kullanıcıları) arası bir bilgi paylaşımı ile sınırlı kalıyor. Meshnet’e aynı zamanda kriptografi kullanımı da uygulanabilir. Böylece ağ içerisine tanınmış cihazlar veya eşler dışında giriş yapılması engellenebilir. Ne kadar gizli ve güvenli iletişim için uygun görünse de sadece doğal afet veya savaş zamanlarında zarar gören internete alternatif olabiliyor. Devletlerin uydulara sahip olduğunu ve bu ağları anında saf dışı bırakabileceğini de unutmamak gerekir.
Özgür internet veya özgür iletişimin egemenler ve sermayedarlar tarafından istenmediği bir gerçektir. Veri madenlerinin kaybolması Google ve bazı diğer şirketleri iflasa götürebilir. Çünkü sadece verilerimizi analiz edip kategorize ederek para kazanan uygulamalara dönüşmüşlerdir. Sadece kendisini iflasa götürmesi değil, hükümetlerin veri madenleri üzerinden toplum mühendisliği yapmasının önüne de geçeceği içindir ki özgür iletişim istenmemektedir. Topluluklar bu yüzden hala teknolojiye çekinerek yaklaşmaktadır. Özellikle yine bir toplum mühendisliği ürünü haline gelmiş sanal medyada ofansif mizah adı verilen bir tür mizah anlayışı oluşturulmuştur. Birçok toplumsal değeri hedef alan bir mizah anlayışıdır. Doğrudan ırkçılıkla içli dışlı olabilmekte, böylece ırkçılığı ve insani değerleri yok saymakta ve bunu normalleştirmektedir. Reddit, İnstagram üzerinden çokça toplum mühendisliği amacıyla da kullanılmaktadır. Toplulukların halkların teknolojiye olan çekimserliği veya korkusu bu mizahın malzemesi olmaktan kurtulamamıştır. Drone’lar ile korkutulan yaşlı çiftçi bireyleri hepimiz biliyoruz. Bu insanlar gerçekten teknolojiden uzak oldukları için mi bu araçlardan korkmaktadırlar? Yoksa bu araçlar birer tahakküm aracı olarak kullanıma sunulduktan sonra askeri amaçlardan saptırılıp sivil statüye alındıkları için mi korkmaktadırlar? Elbette Drone’ları gören herkes bir şekilde o droneların masum olmadığını düşünüp korkuyor. Çünkü üzerinde bir kamera var ve seni kimin izlediğini bilemiyorsun, yani birer denetim aygıtıdırlar. İşinde gücünde bir kişiyi bir anda arkasında kimin olduğu bilinmeyen bir drone izleyebiliyor. Foucault’nun Panoptikon adını verdiği gözlem kuleleri gibi bir algı yaratmaktadırlar. Hatta artık boyutları fark etmeksizin birer somut saldırı aygıtına dönüşebiliyor, dönüştürülebiliyorlar. Bu toplum üzerinde tahakkümün yarattığı tahribatları boyutlarını göstermek amaçlı güzel bir örnek. Çünkü o korku hepimizin korkusudur. Her ne kadar yasal hükümlere tabi olsa da birkaç saatlik ürün birleştirme videolarını izledikten sonra denetimsiz uçuş yapabileceğiniz bir drone üretebilirsiniz. Üstelik artık bu araçlar teknolojiyi öğretme ve küçükten mühendisleştirme amaçlı ortaokul düzeyindeki çocuklara öğretilen bir teknoloji haline getirilmiştir. En masum hali ile bile, kişiler ve topluluklar üzerinde izlenme ve kontrol edilme hissiyatını veren bu araçların tahakküm aracı olmadığı söylenemez. Ortaokul düzeyinde bir çocuğa bunları öğretmek ona biz sana tahakküme alma, bizim etkin ve yetkin askerimiz olma fırsatını veriyoruz demekten farksızdır. Mühendisliğin kendisini de tamamen anti ekolojik, militarist, askerlik perspektifine sokmaktadır. Yani bu ideolojik beslemenin sadece bir ayağıdır. Türkiye’de yerli ve millileştirme adı altında büyük bir satış pazarlama tekniği yapılmaktadır. Yerli milli projeleri öğretiyoruz denilip o çocuklara hem egemen ideolojiyi aşılayıp hem parasını alıyor hem de dolaylı yoldan tehlikeli hale gelmesini sağlıyorlar. Bir de bunun somut savaş boyutu var ki içler acısı. Bir oyun kolu benzeri bir şeyle kontrol edildiği için tıpkı oyun oynarcasına siviller ve araçları hedef alınabiliyor. Zaten oyunlar da bu bağlamdan kopuk ortaya çıkmadılar. Savaşı öldürmeyi bir nevi istenilebilir bir hale getirdiler.
Robotik ve Yapay Zekâ
Robotik ve yapay zekanın birlikte ele alınması gerekiyor her ne kadar bugün için birbirinden bağımsız iki teknoloji gibi görünse de şimdiden birlikte çalışmaları yapılmaya başlandı. Robot; “önceden programlanmış veya yapay zekâ desteği ile öğrenip otonom hareket edebilen mekanik, insansı duyguya sahip olmayan araç” şeklinde tanımlanır.11
Bunların başta gelenleri robot kollardır. Bu robotlar yapay zekâ ve makine öğrenmesi destekli yardımcı bir kol şeklindeki robotlardır. Gerek sağlık gerekse bir fabrikada üretim prosesinde yapılması gereken karmaşık işlerin yapılmasını sağlar. İnsan eliyle yapıldığında sürekli tekrara düşen ve yorucu olan işlerin yerini alması ile bilinir. Bu tür robotları yeni üretim araçları diye nitelendirmemiz gerekir. Üretimde belirli proseslerde yer alan dev gibi sanayi makinelerinin yerini de alabilmektedirler. Üretime dahil edilme biçimlerini ve enerji kaynaklarını da ekolojik kaynaklara yönlendirebilmek gerekir. Bunu yaparken ihtiyaç doğrultusunda bir üretimi planlamamızda da rahatlatıcı unsurlar olabilirler. Yapay zekâ bu noktada devreye girerek bizim girdilerimizden, ihtiyaçlarımızı tespit etme noktasında “yardımcı” bir araç olabilir. Bir ana unsur olmaktan uzakta olmaları fakat bizimle birlikte birer özne ve ihtiyaç sahibi olamayacakları gerçeğini kabullenmek gerekir. Bu teknolojiyi ve tekniği okuyamamak değildir. Tam tersine biyolojik bir varlığın evrimsel, kavramsallaştırma süreçlerinden geçmeyen ve salt insanın kaydettiği 20 yıllık veriler üzerinden onun yanında duran bir özne olması zor görünmekte. Evet tarih kitaplarının hepsini bilerek yapay zekâ tarihi bilebilir ama insanda olduğu gibi biyolojik alt yapıya nüfuz etmiş düşünsel süreçleri gerçekleştiremez. Temelde zaten bir varoluşsal sorgulama yapmak gerekiyor. Bilim kurgu edebiyatının öngördüğü üzere gelişeceğini düşünmek sadece riyakarlıktır. İnsan ne kadar çabalarsa çabalasın kendinde bir duygulanım yaratsa bile karşıda bu duygulanım boyutuna erişemeyecek veya erişmesi belki de insanın onu biyolojik bedene sığdırması sonucunda olacak bir unsurdur. Yani duygularımızın ve güdülerimizin dahi sürekli olarak evrildiği tarihsel bir gerçekliğe sahibiz. Burada bildiğimiz ve anladığımız kadarıyla bir makineyi biyolojik maddeler haline getirsek bile onu bilmelerin en üstüne, yani arka planda, konuşma yetilerimizin bile kazındığı ve her gün evrildiği o sürecin bir öznel bir parçası haline getiremeyeceğimizi anlamamız gerekiyor.
Robotik; sivil statüdedir ve fabrikalarda üretimi arttırmak, hızlandırmak, maliyeti düşürmek adına başlanmış bir girişim ile devam etmiştir. Bu konuda en aktif olan şirket “Boston Dynamics” tir. Bu şirketi bilmesek bile, hepimiz robot köpekleri biliyoruzdur. Robot köpeklerin üretim proseslerinde yer alması gibi durumlar söz konusu değildir. Yer alabilirler fakat bu çok da faydalı değildir. Yakın zamanda bu robotların üzerine silah yerleştirmiş bir Avrupa Devleti’ni gördük. Özel operasyonlarda uzaktan kontrol edilen bir silahın robot köpeğin sırtına montajlandığı ve operasyonlarda ön cephe hattını kollayacak bir makine haline getirildiğini gördük. Bu makineler hala yeni oldukları için her arazi koşuluna ve ortama ayak uyduramayabiliyorlar. Bu yüzden robotların orduya katılması için daha çok vakit var. Drone’lar da esasında otonom uçabildiklerinde robot sayılırlar fakat hala bir yer istasyonundan komutlar aldıkları için onlara robot diyemiyoruz. Bu yüzden robot köpeklerden korkmamızı gerektirecek bir durum söz konusu değil. Gelişim aşamasında olan robotik teknolojileri zararlı görünmüyor, aksine şu an için en temiz teknolojilere benziyorlar.
Siber Çağda Yıkım
Hemen hayatın birçok alanına sızmış olan bilgisayarlı teknolojilerin bugüne kadarki gelişimini ve yol açtığı bazı durumları daha somut örneklerle göstermek gerekiyor. Çünkü bilgisayarlı teknolojiler modern savaşın çoklu boyutlarında (ekonomi, sağlık, ulaşım vb.) yer almaya başladı. Yaşanmış örneklerle devam ederek bilgisayarlı teknolojilerin yol açabileceği felaketleri daha net görebiliriz.
Stuxnet olayı Haziran 2010’da ortaya çıkan bir solucan yazılım olayıdır. Stuxnet adı verilen bu virüs İsrail ve ABD tarafından yaratılmış ve ortak operasyonla İran’ın Buşehr ve Natanz’daki nükleer tesislerine bulaştırılmıştır. Solucan yazılımını üretirken CIA özel bir ekip oluşturmak için operasyonel bir personel alımı yapmışlardır. Personeller sadece bu operasyonda çalışacak kişiler olacaklar ve bu kodları ne için yazdıklarını bilmeyen kişiler olacaklardır. Klasik memur tarzı ile çalışmayan birkaç bilgisayar mühendisi ve siber güvenlik konusunda pratik etkileri olmuş kişileri, büyük miktarda maddi kaynaklar vererek işe almış ve susturmuşlardır. Bu kişiler bilim kurgu izleyip karanlık odasında oturan ve masalarında oyuncaklar bulunan garip karakterlere sahip kişilerdir. Bir istihbarat örgütünün çalışma disiplinine ya da askeri bir disipline gelemeyecek kişilerdirler. Solucan yazılım tüm dosyalara çoğalarak sızan ve onu gizleyen yazılımdır. Stuxnet’te ise SiemensStep7 koduna ulaşmaya çalışan ve yazılımda yer alan PLC (motor kontrolcü) kodlarını değiştirerek, motorların çalışma şeklini bozacak bir kod geliştirilmiştir. Bu kod bir USB bellek yardımı ile nükleer tesislere sızdırılmıştır. Sızdırma aşamasında İsrail’in fevri tavrı operasyonun daha sonrasından kimler tarafından yapıldığını açığa çıkarmıştır. İsrail yaşanan bir saldırıdan hemen sonra bu yöntemi tamamlanmadan aceleyle kullanmıştır. MOSSAD’ın ABD’den habersiz bu yazılımı erkenden alıp kullandığı söylenmekte. Tesisin lokal bir ağı bulunduğundan tesisin önüne atılan bir flash belleğin güvenlik görevlisi tarafından içerdeki bir bilgisayara takılması sonucunda solucan yazılım sızmayı başarmıştır. İran’ın manuel kapatma sistemini devreye sokması ile motorlardan sadece birkaçı bozulmuş fakat tesis zarar görmemiştir. Müdahale olmaması durumunda İran’da nükleer bir felaket açığa çıkabilirdi. Bu operasyondan sonra İran siber saldırının gücünü anlamış ve ABD şehirlerinin elektriklerini kesecek, fabrikalarının işleyişini aksatacak siber saldırılarda bulunmuştur. Elektrik kesintilerinde tıbbi cihazlar da çalışamaz hale gelebilir, bu birçok sivilin ölümü demektir. Benzer saldırılar bazı çevrelerce fabrikalara hala da yapılmakta ve karşılığında kripto para aldıktan sonra bu fabrikaları tekrar işler hale getirmektedirler.
Yakın zamanda yaşanan ve İsrail’in Hizbullah’a yönelik düzenlediği operasyonlarda binlerce insan yaralandı ve onlarcası öldü. Bu olayın arka planında yine siber bir saldırı olduğu düşünülmekte. Saldırıdan önce cihazların Lİ-PO ve Lİ-ON pillerinin içerisine yerleştirilen az miktarda patlayıcının bir çeşit casus yazılım veya sinyal doldurma tekniği ile şarjının aniden bitmesine sebep olduğu söylenmekte. Bu teknikle pillerin hızlıca deşarj olmasına sebep olup bozulmasına ve yanmasına yol açtığı sonrasında içerisindeki patlayıcıları tetiklediği düşünülmekte. Güvendiğimiz ve cebimizde taşıdığımız hatta özel alan ilan ettiğimiz telefonlarımızın bile bir gün bir silah olabileceğini düşünmek gerekir. Üstelik bu cihazların hiçbiri hacklenemez değildir. Çünkü merkezi ağlara bağlıdır. Bu bile bir cihaza özel hayatımızı sığdırmamamız gerektiğini gösterir.
Gün geçmeden istihbarat örgütleri ve devletler kendi aralarındaki tahakküm savaşlarına sivilleri de dahil ederek teknolojiye olan korkuyu yaygınlaştırmaktalar. Anlaşılması gereken bu cihazların tanrılar tarafından yapılmadığı, mucizevi bir biçimde de zarar verici hale gelmedikleri. Her ne kadar şirketler bize güvenlik satmaya çalışsalar da önemli olan kapitalist düzeni anlamak. Egemenlerin kimler olduğunu anladıktan sonra ve üretimin kimler tarafından dizayn edildiğini anladıktan sonra, teknikte de korkulacak, mucizeleştirilecek bir şey olmadığı fark ediliyor. Önemli olan her alanda yaptığımız gibi toplum için üretmek toplum tarafından üretmek fikrini yaygınlaştırmak. Sermaye için üretimin yarattığı şiddetin hedefinde hepimiz varız.
Toplum için Teknoloji
Toplum için üretim nedir? Toplum kimliklere bölünmüştür ve tüm bu kimliklerin kendi öznel koşulları neticesinde toplumsal değerlere ve olgulara karşı reaksiyonları vardır. Kimlik üstü birleşik bir reaksiyon için ise kapsayıcı olmak gerekir. Neticesinde ise ortaklaşılan mücadelede tahakküm araçlarının formülünü değiştirmek gerekir. Tahakküm araçları biçimine getirilen teknik araçların birçoğunu, üretimde işleri kolaylaştıracak, ekolojik dengeyi bozmayacak konuma getirmek mümkündür. Örneğin drone’lar ormanların yeniden yeşertilmesi için kullanılabilir. Robotlar tarımsal faaliyetlere yardımcı hale gelebilir.
Tüm bunların öncesinde ise pozitif bilimlerin ve tekniğin kadınlaştırılması gerekir. Kadınlaşmayan teknoloji tahakküm aracı biçimini almaktan uzaklaşamaz. Bugün bariz bir biçimde kadının teknolojik üretimden uzaklaştırıldığı ya da doküman ve evrakları hazırlamakla sınırlı tutulduğu bir teknik üretim söz konusu. Öyle bir şey ki teknik okullarda okuyan kadın sayısına bakıldığında çok çarpıcı biçimde ve açıkça gözüken bir durum söz konusu. Neredeyse kadın yok! Mühendisliklerde okuyan kadınların birçoğu akademik düzeyde uzmanlaşma konusunda bizzat düzenin “Profları (Ebu Cehilleri)” tarafından fiziksel, cinsel, psikolojik saldırılara maruz bırakılarak veya geri plana atılarak gözden kaybedilmeye çalışılıyor. Diğer disiplinlere oranla daha açık ve yoğun bir saldırıya maruz kalıyorlar. Dünya tarihinin görüp görebileceği eril tahakkümün teknik üzerinde bu kadar söz sahibi olduğu başka bir tarih sahnesi yoktur. Neolitik dönemden sonraki süreçlerde ava çıkan avlanan ve taş alet yapan kadınların varlığı bilinmekte. Çok uzağa gitmeden bugünden 100 yıl geriye gittiğimizde birçok kadının pozitif bilimlere adım attırdığı göz ardı edilemez ve aşikâr bir durumdur. Burjuva perspektifinden bir bakış atmak yerine derinleştirmemiz gerekirse, kapitalist hegemonya zaten temelinde kadının teknik bilgiye haiz olduğunda, üretime başlarsa sermayenin artışının duracağından açıkça emindir. Neden? Çünkü savaş sermayesi en masraflı olandır ve buradan elde edilen kâr tek başına sermayenin kendi içinde domine edilmesini de sağlayabilmektedir. Sermaye değer biçilmemiş emeğin dışında tutulan doğanın ve kadının emeği ile büyüyor. Savaş ayağı da o artışı gözle görünür değer biçilmiş emek formuna dönüştürmenin bir yoludur. Nasıl? Şöyle ki; üretim sürecindeki tüm emeğin ve hammaddenin, geri dönüştürülmeyi olanaksız kılacak şekilde tek seferde yok etmesi ile üretim sürecinin yeniden başa sarmasını sağlamakta. Yine yeniden üretim için değer biçilen erkek işçi emeği, değer biçilmemiş kadın ve doğanın emeğinin üzerine çullanmakta. Bu işleyiş ise burjuvazi tarafından kontrol edilmektedir. Tekniğin ve teknik üretimin ise kadınlaşması demek; ekolojikleştirme, emeğe kutsallık atfedip emeğin değerinin yerine araç koymama ve komünleştirme. Bunlar toplumda şiddetin önünü kapatacak ve yeniden inşanın yolunu açacaktır. Bir diğer tanımı ile kirletilmeye çalışılan bilgiyi aklayacaktır. Tabi ki tek başına tekniği kadınlaştırma bir problem çözücü değildir hatta bu yeniden üretimin ve toplumun yeniden inşasının bir sonucudur.
Toplumun yarattığı değerleri hiçe saymayan onlara karşı savaş açmamış bir “techne” mümkündür. Sadece yıkım için çalışan makineleşmenin ve dijitalleşmenin durması demek bile bunun %60’nı tamamlamış olmak demektir. Hatta gerisinin çorap söküğü gibi geleceğinden eminiz. Güvenli iletişim kanallarının kurulması, cihazların ve makinelerin doğaya ve topluma zarar vermeyecek biçimde geliştirilmesi, bize dair bilgilerin BİG DATA adı verilen büyük veri havuzlarında tutulup yine bize karşı bir pazarlama veya toplum mühendisliği taktiği olarak kullanılmayacağı, kurumsal paylaşımların yozlaşmalardan uzak tutulması, tüm bunlar ve daha tahayyül edemediğimiz niceleri mümkündür. Teknolojinin de değişip dönüşebileceği ve canavar olmadığı her şey kadar anlaşılması gereken ve üzerine çalışılması gereken bir olgudur. Değişimin tam vaktidir! Bu değişim bugün başlamayacaksa ne zaman başlayacak?
1- Robert Angus Buchanan Sep 10, 2024 history of technology Encyclopædia Britannica
2 -Key, A. J., Roberts, D. L., & Jarić, I. (2021). Statistical inference of earlier origins for the first flaked stone technologies. Journal of Human Evolution, 154, 102976.
3 -Abdullah Öcalan Sosyal Bilimler Akademisi Yayınları, Doğal Toplum
4 -Pozitif bilimler içerisinde temel bilimlerin de temel bilimi şeklinde ifade edilmekte olduğu için matematik denildi, fakat özde hepsi felsefi düşünme biçimlerinin sonucudur.
5 -Pozitivizmin egemenliği kendisini tanrısal boyutta ifade etmekte. Matematiğin sadece kabullerden oluşan bir dil olduğu da göz ardı ediliyor. Fizik ise bu kabuller neticesinde doğru yol yöntemlerle ifade edilmiş deneyimlerin sonucudur.
6 -Bir basite indirgeme gibi görünüyor olabilir fakat en temel tanımlardaki tek cümlelik farkların yarattığı oluşlardan birisidir. Sermaye-emek ilişkisinde emeğin net bir formülü olmaması tanımı ile emeğin kapitalist formül üzerinden inşası arasında yaşanan kızılca kıyametin kendisidir.
7 -Eğer ilk hesap makinelerini bilgisayarlardan sayarsak bunun en eski örneği abaküs benzeri bir yapıya sahip olan ve hesaplamada kolaylık sağlayan İşango Kemiği’dir diyebiliriz. Bu kemik bereketli hilalde çokça kullanılmış bir buluştur.
8 -Girişine uygulanan sinyali yükselterek gerilim ve akım kazancı sağlayan, gerektiğinde anahtarlama elemanı olarak kullanılan yarı iletken bir elektronik devre elemanıdır.
9 -Matbaanın günümüze dek etki eden yönlerinden bahsederken aslında bu yönünden bahsediyoruz. Şu an biraz daha gelişmiş şekilde artık 3D yazıcılar ile bilgisayar teknolojisi entegre edilerek baskı almak çok daha farklı bir boyuta erişmiş durumda.
10 -Online Etymology Dictionary.
11 -Atılım Üniversitesi Robot Teknolojileri ve Uygulama Merkezi 24 Haziran 2013
İnsanlık tarihi, insanlığın yürüdüğü yolun anlatısıyken bu anlatıyı tek şerit yolda şekillendiren, insanlık muhayyilesini tutsak eden düşünceler sistematiği ve kapitalist modernite bu dergide deşifre olacak.