Logo Eşitliğe Ve Özgürlüğe Yürüyüş... Eşitliğe Ve Özgürlüğe Yürüyüş...

Huey P. Newton’ın İnterkomünalizmi: Kabul Görmemiş Bir İmparatorluk Teorisi / I

Yazar: John Narayan

Kabul Görmemiş Bir Aydın: Huey P. Newton

Solun Huey’e yönelik eleştirilerini başka bir şey körüklüyor. Elimize silah alıp polislere ateş etmemiz hoşlarına gitse de bizleri teorik öncü olarak istemiyorlar. (Hilliard, 1993: 319)

Huey P. Newton ağırlıklı olarak ırkçılık karşıtlığı, antiemperyalizm, polis şiddeti, devrimci şiddet, maskülinite, cinsellik ve küreselleşme1 üzerine yazılar yazmış olsa da genelde entelektüel bir muamma olmuştur. Kara Panter Öz Savunma Partisi (BPP) kurucularından ve öncülerinden olan Newton devlet ırkçılığına karşı ilk silahlı direnişin tohumlarını ekmesi sebebiyle takdir edilse de bir teorisyen olarak nispeten az tanınmaktadır. Bu durum, o meşhur vecizeyi -tarihi “kazananlar” yazar- kanıtlar niteliktedir. 1970’lerin başları BPP’nin Siyah Gücü döneminin devrimci yönlerini somutlaştırarak zirveye taşımasına tanıklık etti (Joseph, 2006). Böylelikle parti, ırkçılık ve emperyalizme karşı hareketin küresel bir simgesi haline gelmekle beraber FBI Müdürü J. Edgar Hoover’ın hedef göstermesiyle Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD) iç güvenliğini tehdit eden en büyük unsur olarak nitelendirildi (Angelo, 2009; Slate, 2012). Ancak 1970’lerin ortalarına gelindiğinde kısmen iç çekişmeler, büyük ölçüde de ABD’nin karşı istihbarat programı (COINTELPRO) yüzünden Panterler ve Newton’un devrimci birliktelikleri sona erdi. Panterler 1980’lerin başında resmen dağılıp Newton da uyuşturucu sarmalındayken öldürüldüğünde tarih onları -ve genel olarak Siyah Gücü- ilerici, şiddete başvurmayan ve başarılı olarak nitelendirilen ABD sivil haklar hareketinin başarısız, şiddetli ve gerici karşıtı olarak yazmış gibi görünüyordu (Pearson, 1994; Street, 2010).

Son yirmi yılda, Siyah Gücü ve özellikle Kara Panter Partisi, yeni nesil akademisyenler tarafından tekrar ele alınmaya başlandı. Büyük ölçüde tarihsel olan bu çalışmalar, anlatılarında Siyah Gücün ve Kara Panterler gibi grupların ilerlemeci ve devrimci tutumlarına odaklanıyor (Bloom and Joshua, 2013; Joseph, 2006; Murch, 2010; Spencer, 2016). Bu çalışmalar Kara Panterler’i Siyah radikalizminin, sömürgecilik karşıtı düşüncenin ve hem ABD içi hem de ötesi özgürleşme siyasetinin tarihsel arkına yerleştirmektedir (Singh, 2004; Slate, 2012). Yine de Newton’un Fanoncu anlamda Marksist kavramları kolonyal perspektiften esnetmeye ve yeniden analiz etmeye çalışan “diyalektik materyalizmi” ana akım teorik tartışmalarda hala görece eksiktir. Bu makale, Newton’un radikal bir sosyal teorisyen olduğunu ileri sürerek Siyah Gücü ve Kara Panterler’in artan tarihsel yeniden değerlendirilme çalışmalarına katkıda bulunmayı amaçlamaktadır (Jefferies, 2002). Dahası, Newton’un Siyah Amerikalıların ezilmesini yeni kurulan ve ABD tarafından dayatılan küresel kapitalist “imparatorluğun” mantığı ve entrikalarıyla ilişkilendirdiği interkomünalizm fikrinin, neoliberal küreselleşmenin maddi ve siyasi etkileri hakkındaki güncel tartışmalarda teorik bir öncü olduğunu göstermeyi amaçlamaktadır.2

Buna ulaşmak için Newton’un interkomünalizm fikrini Hardt ve Negri’nin imparatorluk formülasyonuyla karşılaştırmak istiyorum (Hardt and Negri, 1999, 2004, 2009). Bu karşılaştırma seçimi, Hardt ve Negri’nin neoliberal küreselleşmenin bir tanımı olarak imparatorluk terimini popülerleştirmeleri fakat bunu yaparlarken de Newton’un teorik katkılarını üstünkörü bir şekilde ele almaları nedeniyle yapılmıştır. Örneğin, imparatorluk üzerine yazdıkları üçlemenin üçüncü bölümünde Hardt ve Negri (2009: 331, 336), insan özgürleşmesinin ırksal ve diğer kimlik siyaseti biçimlerinin yok edilmesine bağlı olduğu yönündeki argümanlarını desteklemek için Newton’un interkomünalizm fikrini onaylayarak alıntılar.3  Newton’un buradaki görüşü, Paul Gilroy’un (2000) ırksal ayrışmanın inşa edilmiş ve tutarsız doğasına ilişkin çalışmasındaki fikirlerin öncüsü olarak görülmektedir. Ancak sermayenin modern emperyalizm sisteminden küresel imparatorluğun post modern formuna dönüşümünü anlatan çok tartışılan üçlemenin hiçbir kısmında Newton’un interkomünalizmi ile bağ kurulmamıştır. Bu makalenin de vurgulayacağı üzere, bu kaçırılmış bir fırsattır, çünkü Newton’un interkomünalizm fikri öyle görünüyor ki sadece Hardt ve Negri’nin imparatorluğun ontolojisinin elementlerini 40 yıl önce öngörmekle kalmamış, aynı zamanda imparatorluğun içinde direnişin politikasına dair farklı bir anlatı sunmuştur.4 Bu karşılaştırma, neoliberal küreselleşmenin etkilerinin neden olduğu mevcut sosyal ve siyasi sarsıntılar göz önüne alındığında, siyasi açıdan daha da ileri görüşlü hale gelmektedir. Hardt ve Negri’nin imparatorluğun pürüzsüz alanı üzerine çalışmaları, 2000’lerin başında aktivist çevreler arasında ortak bir dil haline geldi ve gezegensel bir çokluğun ortaya çıkışı yoluyla imparatorluğun yükselişi ve potansiyel çöküşünün bir anlatımını sağladı. Bununla birlikte, son zamanlarda özellikle Küresel Kuzey’deki içgüdüsel ve görünür ırkçılık, yabancı düşmanlığı ve gerici milliyetçilikteki artış, çok daha distopik bir geleceğe ve parçalanmış çokluğa işaret etmektedir. Önermek istediğim şey, Newton’un imparatorluk anlatısının bize sadece imparatorluğun etkilerinin teorik olarak daha belirgin bir anlatımını sunmakla kalmayıp, aynı zamanda güncel anımızdaki potansiyel direnişin çok daha iyi bir kavramsallaştırmasını sağladığıdır. 

Makale dört bölümden oluşuyor. Birinci kısım kısaca Hardt ve Negri’nin neoliberal küreselleşme ve imparatorluk olarak tanımladıkları şeyin ortaya çıkışını kavrayışlarını ana hatlarıyla çiziyor. İkinci kısım ise Newton’un gerici interkomünalizm fikrini ve bunun nasıl Hardt ve Negrinin impratorluğun ontolojisi fikrinin önemli elementlerini öngördüğü özetliyor. Üçüncü kısım Hardt ve Negri’nin çokluk fikri ile Newton’un gerici interkomünalizme dair çağrışımı arasındaki benzerlikleri arıyor. Dördüncü kısım ise Newton ile Hardt ve Negrinin imparatorluk içindeki direnişin politikası hakkındaki anahtar farklar üzerine odaklanıyor. Bu, Newton’un kapitalist sömürünün geriletici etkileri hakkındaki fikirlerinin, imparatorluk sınırları içindeki direnişin farklı bir kavramsallaştırmasını vurgulayacaktır. Sonuç olarak, makale Newton’un imparatorluk analizinin imparatorluğun güncel gidişatının teorik ve deneysel olarak daha inandırıcı olduğuna dair sunusunu vurguluyor.

Hardt ve Negri’nin İmparatorluğu: Sermayenin Pürüzsüz Alanı

Hardt ve Negri’nin (1999, 2004, 2009) neoliberal küreselleşmenin küresel kapitalist imparatorluğun bir formu olduğuna dair neo-Marksist anlatısı iyi bilinir. Hardt ve Negri’nin yazdığına göre, imparatorluk “modern emperyalizmin güçsüz bir yankısı” değildir, ama küresel pazar ve üretim devrelerinin ve politik emirlerin ulus aşırı formlarının yeni “hükmetme şeklidir” (Hardt and Negri, 1999: xi, 146). Emperyalizmin daha önceki biçimleri sermayenin yabancı topraklara yayılması için yollar sağlamış olsa da, bu genellikle ulus-devlet çıkarlarının para, teknoloji, insan ve malların serbest akışı için bir “deli gömleği” olarak hareket etmesine dayanıyordu (Hardt and Negri, 1999: 31, 33). Ancak, Soğuk Savaş’ın sona ermesi ve neoliberal küreselleşmenin hegemonyasıyla birlikte, ikili sermayenin artık ulusal emperyalist projelerle kısıtlanmadığını iddia ediyor. Neoliberalizmin merkezsizleşmiş ve bölgesel olmaktan çıkmış küresel üretim, iş bölümü ve finans ağları şimdi Marx’ın dünya pazarı kavramına benzer bir “pürüzsüz alan” bulmuştur. Bu “pürüzsüz alanın” nihai sembolü, artık doğrudan “emek gücünü çeşitli pazarlara dağıtan, kaynakları işlevsel olarak tahsis eden ve dünya üretiminin çeşitli sektörlerini hiyerarşik olarak düzenleyen” ulus aşırı şirketler ve ulus aşırı kapitalist sınıftır (Hardt and Negri, 1999:31-2).

Hardt ve Negri’nin “küresel ekonominin post-modernleşmesi” olarak tanımladığı şeyin jeoekonomik ve jeopolitik etkileri üç katmanlı olarak ifade edilebilir. Birincisi, neoliberal küreselleşmenin 1970’lerin sonlarına doğru olan hegemonik yükselişi ulus-devletin gücünü dönüştürdü ve modern egemenliğin klasik anlayışının dağılmasına yol açtı. Ulus-devlet şimdi kendisini yargı yetkisi ve otoritesini bir ulussuzlaşma süreci içerisinde altı boşalmış ve dönüşmüş şekilde buldu. Bu durum devlet elitlerinin neoliberal küreselleşmenin deregülasyon, özelleştirme ve yabancı sermayeye açılmak gibi ilkelerini uygulamaya ve bunları ulusal çıkarların kilit parçaları haline getirmeye çalıştığını göstermektedir (Hardt and Negri, 2004: 162-4). 

Küresel ekonominin post modernleşmesinin ikinci etkisi ise neoliberal küreselleşmenin ulusal politika aracılığıyla uygulanmasının, alttan gelen hükümet ve siyasetin demokratikleşmiş ulus-devletten demokratikleşmemiş küresel yönetime ve Birleşmiş Milletler, G7 (20), Uluslararası Para Fonu, Dünya Ticaret Örgütü ve Dünya Bankası gibi uluslararası finans kurumlarına doğru hareketinin görülmesidir (Hardt and Negri, 1999:306-9). Bu kapitalist gücün ulus aşırı şekli Hardt ve Negri’nin “küresel aristokrasi” olarak nitelendirdikleri tarafından denetlenmekteydi. Bu piramit yapı ABD’yi, sermayesi, devleti ve askeri gücü ile G20 üyeleri ve halkın sözde temsilcileri (ulus-devlet siyasetçileri ve devlet dışı organizasyonlar ve medyadaki dominant sesler) gibi diğer gelişmiş kapitalist devletlerin “sınırlı aristokrasisi” ile ilişkiler yoluyla hegemonyasını müzakere eden bir “hükümdar” gibi görmektedir. Bütün bu gruplar birbiriyle çatışıyor, fakat hepsi de kapitalist toplumsal ilişkilerin ürettiği bu çelişkiler ve çatışmaların arabulucusu olmakta rol üstlenmektedir (Hardt and Negri, 2009: 278).

Küresel ekonominin post modernleşmesinin son etkisi ise neoliberal küreselleşmesinin Fordizm’den ayrılması ve kapitalizmin sömürgecilik sonrası bir şeklinin ortaya çıkışıdır. Artık Hardt ve Negri için büyük coğrafi alanları Birinci ve Üçüncü Dünya, merkez ve taşra ya da Kuzey ile Güney olarak ayırmak mümkün değildir. Bu Amerika Birleşik Devletleri ve Brezilya’nın ya da Britanya ile Hindistan’ın artık kapitalist üretim bakımdan aynı olduğunu söylemek anlamına değil, daha ziyade “aralarında doğal değil, sadece derece bakımından fark olduğunu” söylemek anlamına geliyor (Hardt and Negri, 1999: 335). Bu Hardt ve Negri’nin (1999: xii) imparatorluğun yeni jeoekonomik ve jeopolitik oluşumunun şimdi “dışarısı olmaya” bir güç sistemini andırdığına dair inancını yansıtır.

Newton’un İmparatorluğu: Gerici İnterkomünalizm

Hardt ve Negri'nin imparatorluk ontolojisinin ana hatlarını çizdikten sonra, bu bölümde Newton’un çalışmalarının bu ontolojik kavramları nasıl önceden şekillendirdiğini göstereceğim. Newton’un Kasım 1970’te, interkomünalizme dair ilk formülasyonuyla, kavram Kara Panter Partisi’nin ideolojik yörüngesinde yer buldu.5 Newton’un anlatısına göre parti ilk olarak 1966 yılında Siyah Milliyetçiliği ilkeleri üzerine kurulmuştur. Parti, Malcolm X’in “İslam Ulusu” içinde olduğu zamandaki düşüncelerinin bir tekrarı olarak görüldü. Bu düşünceler, Siyah Amerikalıları ABD içinde “dağılmış bir koloni” olarak kavramsallaştırmış ve Malcolm X’i Afro-Amerikalılar için ayrı bir Siyah ulus-devlet yoluyla kendi kaderini tayin hakkı talep etmeye yöneltmişti. 

Panterler’n Siyah Milliyetçiliğinin yerini daha sonra devrimci bir milliyetçilik, yani “milliyetçilik artı sosyalizm” (Newton, 2002:169-70, 184-5) aldı. Bu Panterlerin Siyah-Amerikanlar için kendi kaderini tayin hakkı istemesini mümkün kıldı, kapitalizmin ortadan kaldırılmasıyla hala mümkün olan Siyah ulus-devlet fikri de buna dahildi. “Irksal kapitalizm” (Robinson, 2000) kavramını benimseyerek, Panterler ırksal baskı ve kapitalizmi ABD’nin kuruluşunda birbirine dolaşık ve bütün ABD nüfusu, hem beyaz hem de beyaz olmayanlar için güncel baskınlık olarak ele aldılar. ABD toplumunun ırkçı doğasını değiştirmenin tek yolu, ekonomik kurumlarını “devrimcileştirmek ya da dönüştürmekti” (Newton, 2009a: 196).

Panterlerin devrimci milliyetçiliği onları ittifaklar kurmaya yöneltti. Sayısı fazlaca olan toplumsal hareketlerden öğrenci hareketleri, Vietnam Savaşı karşıtı hareketler, barış hareketleri, Genç Lordlar Örgütü gibi yerel etnik azınlık grupları ve Genç Vatanseverler Örgütü gibi fakir beyaz Amerikan grupları ile ittifak kurdular. Öncü parti rolünü benimseyerek, Panterler Yeni Sol’un ve Amerika’daki sosyalist devrimin yeniden sözünü kurmada (Jeffries, 2002: 69-74) ön saflarda yer aldılar. Panterlerin devrimci milliyetçiliği zamanla yerini enternasyonalizme bıraktı ve Panterler dayanışma ile ulus olma peşinde koşan “dünya halkları” arasındaki bağlantıyı gördü. Tıpkı Güney Vietnam’daki Ulusal Özgürlük Cephesi, Mozambik Özgürlük Cephesi ve Filistin Özgürlük Örgütü gibi. Bu enternasyonalizm Panterlerin devrimci milliyetçiliğini Üçüncü Dünyacılık ve Prashad’ın (2007) “Üçüncü Dünya Projesi” olarak tanımladığı jeopolitikle birleştirdi.

1970’lerin sonuna doğru, Newton enternasyonalizmin bile Panterler için doğru yöntem olmadığını fark etti. Ona göre, enternasyonalist ya da milliyetçi olması fark etmeksizin bütün ulusal politikalar ABD hegemonyası altında kullanılmaz hale gelmişti. 

İkinci Dünya Savaşı’nın jeopolitik sonuçları ABD’nin Avrupa’daki emperyal imparatorlukların eski topraklarına nüfuz etmesine ve küresel ekonomiyi kendi çıkarları doğrultusunda yeniden şekillendirmesine sebep oldu. Savaş sonrası küresel üretimin yoğunlaşmasıyla hammaddeleri ekonomik olarak güçlü olan ve giderek artan çok uluslu şirketler; ordusunun teknolojik üstünlüğü ve yeni çıkan kitle iletişim araçlarındaki hakimiyet ile birleşince, ABD artık bir ulus-devletten ziyade emperyal bir imparatorluğa benziyordu (Newton, 2002: 169, 186, 251-3, 300, 2009a: 39). Ancak ABD’nin bu imparatorluğu, Romalıların “ilkel imparatorluğu” hatta modern Avrupa imparatorluklarından bile farklıydı, çünkü rakipsiz bir küresel erişime sahipti:

Kanıtlar çok açık şekilde gösteriyor ki Amerika Birleşik Devletleri bir ulus değildir, çünkü gücü coğrafi sınırları aşmakta ve dünyanın her bölgesine yayılmakatdır. Modern teknolojisi sayesinde ABD diğer ülkelerin kurumlarını kontrol edebilmektedir. Dolayısıyla; diğer ülkelerin siyasi güçleri, kültürel kurumları, ekonomisi, kaynakları ve ordularını küçük zümrelerin dar çıkarları adına kontrol edebildiği sürece Amerika için bir ulus diyemeyiz, o artık bir İmparatorluktur. (Newton, 1970: 7)

Newton’un şirket gücü ile hükümet gücü arasındaki bağlantıda konumlandırdığı ABD “iktidar çevresi” artık dünyadaki her ulus üzerinde doğrudan ya da dolaylı olarak eşi benzeri görülmemiş bir güce sahipti. Böylece ABD ekonomisi “uluslararası burjuvazi” ve Batı kurumsal güçleri için bir üs haline geldi (Newton, 2009a: 200). Sonuç olarak, ulus olmanın “ekonomik bağımsızlık, kültürel kararlılık, siyasi kurumların kontrolü, toprak bütünlüğü ve güvenliği” gibi karakteristik özellikleri hem ABD için hem de ABD’nin ötesindekiler için artık mevcut değildi (Newton, 2002: 170). Dünyanın ABD imparatorluğu ve onun uluslararası burjuvazisiyle iç içe geçmesi, Üçüncü Dünya ulusları ve hatta eski Avrupa emperyal güçlerinin şimdi çıkarlarının “ağırlığına” eğilmesi ve “teorik ulusal egemenlikten” vazgeçmesi anlamına geldi (Newton, 2002: 253). Hardt ve Negri’nin imparatorluğun küresel aristokrasisi fikrini önceleyen Newton, emperyalizmin yeni bir aşamasını ilan ederek artık çatışmaların “yönetici ve halk” arasında değil, imparatorluğun “yöneticileri” arasında olduğunu ifade etti (Newton, 1972a: 9).

Newton’un modern egemenliğin sonuna dair anlatısı savaş sonrası ABD’nin jeopolitik hegemonyasına yönelik benzer neo-Marksist eleştirilerin kısaltması ve neo-emperyalizmin şimdi çok sevilen “yerleşik liberalizm” dönemi olarak ele alınabilir.6 Ancak Newton, ABD imparatorluğunu “gerici interkomünalizm” olarak tanımladı, çünkü dünya toplumlarının gerçekten küresel bir formda kapitalizm altında bütünsel bağlantısını öngörmüştü (Newton, 2002: 187). Dahası, Newton ABD’nin küresel hatlarının Marx ve Lenin’in öngördüğü gibi “devlet dışı” çağa ilerlediği fikrini ortaya atmıştır. Bununla birlikte, anahtar fark şuydu ki bu devlet dışılık komünizmin ve insan özgürleşmesinin küresel yayılımından ziyade küresel sermaye ve insanlığın küresel sömürü merkezliydi (Newton, 2002: 170).

Gerici interkomünalizm, kapitalist tahakkümün doğasında temel bir değişikliğe işaret ediyordu, çünkü sadece Avrupa’nın emperyal kaynak sömürüsünü Üçüncü Dünya’nın beyaz olmayan uluslarında tekrarlamayı değil, aynı zamanda kapitalist aşırı üretim sorununu da bir dünya pazarı ve iş gücü ile tüketim tabanı geliştirerek hafifletmeyi amaçlıyordu. (Newton, 2002: 256-8). Böylece ABD imparatorluğunun inovasyonu iktidar çevresinin “her yere ABD askerlerini gönderemeyeceklerini” ve “barışçıl iş birliğinin” kapitalist sistemi korumak için en iyi yol olduğunu anlamasını merkeze aldı (Newton, 2002: 260, 265).7

Bu süreç, Üçüncü Dünya nüfuslarını kapitalist üretim ve tüketime “mesihçi bir haçlı seferi” aracılığıyla entegre ederek dünyayı yeniden şekillendirme arayışı yarattı: Amerikan imajında (Amerikan şirket sistemi) Amerikan yaşam tarzı (kurumsal ekonomi), evde hayatta kalmaktır (Newton, 2002: 300). Bu da emperyal yönetim pratiğini; toprakların ve yerli nüfusun işgalinden teknolojinin, pazarların ve potansiyel tüketicilerin yayılmasına kaydırdı. Emperyal yönetimin bu şekilde yeniden yapılanmasının kanıtları, küresel ekonomi ve endüstriyel üretim coğrafyasındaki köklü değişikliklerde bulunacaktı. Newton, endüstriyel üretimin şimdiki neoliberal küreselleşmeyi karakterize eden yeni coğrafyasının ortaya çıkışını öngörerek, Batılı çokuluslu şirketlerin ileri sanayi teknolojilerini Birinci Dünya’dan Üçüncü Dünya’ya nakletmeye başladığını ileri sürdü (Newton, 2002: 302). Newton’un belirttiği gibi, bu tür çok uluslu şirketler “Ford motorunu kendi bölgesinde üretebildiği” sürece ulusların komünist veya başka herhangi bir şey olduklarını iddia etmeleriyle ilgilenmiyorlardı (Newton, 2002: 261). Üretim coğrafyasındaki bu değişimle birlikte, kapitalist olmayan dünyada yayılan kapitalist sosyal ilişkiler daha bile büyük bir emek, tüketici ve sömürü şekilleri havuzunu besledi (Newton, 2002: 172, 264).  Newton, tüm ulus devletlerin ve nüfuslarının artık küresel kapitalizm haricinde “kendi üstyapısı” olmayan bir “topluluklar toplamı” olduğu sonucuna vardı. Her ne kadar bu topluluk toplamının birbirinden ayrı materyal gerçekliklerden mustarip olsalar da gerici interkomünalizm gerçekten bütün kültürlerin artık imparatorluğun aynı güçlerinin işgali altında olduğunu söylüyordu. Newton (2002:188), bir kez daha Hardt ve Negri’nin dilini hatırlatarak, interkomünalizmi artık Siyahi Amerikalıların materyal gerçekliği ile dünyadaki diğer sömürge topluluklar arasında sadece “derece farklılığı” olduğu anlamına geldiğinden doğru ele aldı:

Kuzey Amerika’daki toplumun başına gelenler ve Vietnam’daki toplumun başına gelenler arasında çok az fark görüyoruz. Yaşananlarda kültürel olarak bile çok az fark görüyoruz, San Francisco’daki Çinli topluluğun yaşadıkları ile Hong Kong’daki Çinli topluluğun yaşadıkları arasında da. Harlem’deki Siyahi topluluğun yaşadıkları ile Güney Afrika’da, Angola’da ya da Mozambik’te yaşayan Siyahi topluluklar arasında da çok az fark görüyoruz. Çok az fark. Dolayısıyla, aslında olan şey, devlet olmayanın aslında gerçekleştirildiği, fakat gerici olduğudur. Tıpkı Koreliler, Vietnamlılar ve Çinlilerin bir topluluklar toplamı olduğu gibi, bizler de bir topluluklar toplamıyız- toplulukların dağılmış bir toplamı, çünkü kendimize ait bir üst yapımız yok. (Newton; 2002:170-2)

Yukarıdaki açıklamadan net olarak çıkarılması gereken şey, Newton’un gerici interkomünalizminin Hardt ve Negri’nin imparatorluk anlatısını ne kadar çok andırdığıdır.  Newton’un neoliberal küreselleşmeye dair ön kuramsallaştırması sadece Hardt ve Negri’nin ulusallıktan arındırmak ve modern egemenliğin gasp edilmesi olarak adlandırdıkları şeyi öngörmekle kalmadı, ayrıca çokuluslu şirketlerin ve ortaya çıkan ulusötesi kapitalist sınıfın nasıl böyle bir ulussuzlaştırma sürecinin kilit güçleri olacağını da öngördü. Ancak, aşağıda gösterdiğim gibi Newton’un interkomünalizm üzerine önsezisi sadece neoliberal küreselleşmenin ontolojisini tanımlaması üzerine değil aynı zamanda bu gibi koşullardaki direnişin siyasetine ilişkin tanımlamasının da üzerinedir. Sonraki iki bölümde, Newton’un devrimci interkomünalizm fikrinin Hardt ve Negri’nin “çokluk [the multitude]” söylemiyle olan benzerliklerini, ayrıca “devrimi beklerken hayatta kalma” fikrinin nasıl neoliberal küreselleşme çağında ortaya çıkan devrimsel özneler hakkında eleştirel soruları artırdığını vurgulayacağım.

Çokluk [The multitude]: Hardt ve Negri’den Newton’a

Hardt ve Negri’nin imparatorluk haritalandırması aynı zamanda “çokluk” olarak adlandırdıkları yeni bir radikal devrim aracının gelişimini de gösterdi. 

Çokluk anlayışı küresel kapitalizmin post-modernleşmesinin nasıl bir biyopolitik rejim olduğu, çünkü üretimin “yaşam araçlarından” “sosyal yaşamın kendisine” kaydığına odaklanır (Hardt and Negri,2009: 299). Bu durum endüstriyel emeğin hegemonik statüsünü “maddi olmayan emek” ile değiştirmiştir. Endüstriyel selefinin hiyerarşik, üretim hattına dayalı maddi mallarına odaklanmak yerine, “maddi olmayan emek”, “fikirler, imgeler, kodlar, diller, bilgiler, etkiler ve yatay ağlar üzerinden iletişim ve iş birliği” üretir (Hardt and Negri, 2009: 364). 

Hardt ve Negri, maddi olmayan üretimin ögelerinin geleneksel olarak kayıtlı ekonomiden dışlanmış lümpen proletarya ve göçmenler dahil toplumun bütün sosyal tabakalarında giderek daha fazla görüldüğünü iddia etmişlerdir. İmparatorluk içindeki kapitalist sömürü artık “yalnızca paylaştığımız yeryüzünün değil, aynı zamanda yarattığımız dillerin, kurduğumuz toplumsal pratiklerin ve ilişkilerimizi tanımlayan toplumsallık biçimlerinin ortaklığının” yasalara, patentlere ve müştereklerin izole edilmesine dayanan bir “mülkiyet cumhuriyeti” aracılığıyla özelleştirilmesine dayanmaktadır. (Hardt and Negri, 2009: viii-ix, 139).

Yine de Hardt ve Negri, imparatorluğun biyopolitik üretim rejiminin aynı zamanda Marx’ın küresel “sınıf çatışmasının politik projesini” yeniden ileri sürmeyi çokluk kavramı aracılığıyla kolaylaştırdığını yazar (Hardt and Negri, 2004: 105). Çokluk fikri, bir işçi sınıfı öncüsü kavramını reddeder ve onun yerine bütün biyopolitik üretimin “altında çalışanları” içeren bir devrimci bedeni benimser. Potansiyel olarak, bu “kapitalizmin tahakkümünü reddedenlerin sınıfıdır” (Hardt and Negri, 2004: 106). Bu sadece sınıf analizini biyopolitik üretim alanı için güncellemekle kalmaz, aynı zamanda Marksizm’in geleneksel kimlik merkezli siyaseti dışlamasından da kaçınır. Hard ve Negri (2009:179-84) çokluğu oluşturacak “tekilliklerin” (kimliklerin) olası bileşimini, biyopolitik üretimin merkezinde yer alan merkezsiz iletişim ve iş birliği biçimlerinden doğmuş olası bir “sevgi” etiği üzerinden konumlandırır. Hardt ve Negri ’ye göre, çokluk onun asıl deneysel varlığından ziyade çağdaş insanlığın biyopolitik üretim dahilindeki devrimci potansiyelini ifade eder. “Başka bir deyişle, sorulması gereken soru ‘çokluk nedir?’ değil de ‘çokluk ne olabilir?’ olmalıdır.” (Hardt and Negri, 2004: 105). Hardt ve Negri çokluğun deneysel bileşimi konusunda açık sözlü olmasalar bile, neye benzeyeceğine dair ipuçları verirler. Çokluk, onun bileşimini kısıtlayacak ve küresel kapitalizmin alaşağı edilmesini engelleyecek olan ulus ve aile gibi “sevginin” de formlarını terk etmelidir. Kimlik siyasetinin hedefi, bu kimliklerin bütün insanlık arasındaki sevgiyi kovalayarak yok edilmesi olmalıdır. Bu, gerçekten olduğun kişi olabilmeyi hedefleyen özgürlük için çabalayan kurtuluş siyasetiyle, dönüşebileceğin kişiye dönüşebilmeyi hedefleyen özgürlük için özgürleşme siyaseti arasındaki farkı vurgular. Bu nedenle, çokluğu oluşturanlar tarafından uygulanan kimlik siyaseti, en nihayetinde ilk etapta bu tür alt bölümleri ortaya çıkaran sermaye rejiminin ötesinde bir yenilik ve buluş umuduyla terk edilmelidir (Hardt and Negri, 2009: 325–33).

Hardt ve Negri’ye (2009: 326) göre, “kimliğin kaldırılması” projesi, komünizmin mülk ve devletin ortadan kaldırılmasına yönelik geleneksel odağına eşlik etmelidir. Hardt ve Negri imparatorluk üzerine olan üçlemelerini oluşturan üç kitap boyunca; evrensel temel gelir, sınırların ortadan kaldırılması ve halka açık erişimi gibi, farklı tekillikleri birleştirerek çokluğu oluşturacağına inandıkları politik öneriler sundular. Örneğin, Hard ve Negri (2009,12), çokluğun muhtemel hiyerarşik olmayan ve yatay demokratik yapılarının taşıyıcıları olarak gördüğü küreselleşme karşıtlığını ve İşgal Hareketini benimserdi (Harrison, 2016).

Newton’un aynı zamanda “devrimci interkomünalizm” olarak adlandırdığı ve gerici interkomünalizmin ontolojisinin ta kendisi sebebiyle mümkün olan küresel devrime de inanıyor olması sürpriz olmamalı. Devrimci interkomünalizm; Newton’un gerici interkomünalizmle politik, ekonomik ve felsefi olarak çelişkili milliyetçiliğin formlarıyla, hatta enternasyonalizm yoluyla savaşma fikrinden temelleniyordu. Gerici interkomünalizmin küresel ekonomik ve politik sınırları artık ulusların sömürgeden çıkıp egemenlik biçimlerinin peşinde koşamadıkları anlamına geliyordu. Çünkü uluslar imparatorluk güçleriyle özgürce var olamazdı ve imparatorlukların iktisadi süreçleri artık ulusal adaletten ziyade küresel adaletin kovalanması gerektiği anlamına geliyordu (Newton, 2002: 187). Gerici interkomünalizmin, “Wall Street’in üstyapısının” küresel emek topluluklarının ürettiği zenginliğe el koyduğu “çarpık kolektivite formu” sadece dünyadaki bütün toplulukları özgürleştirerek çözüme kavuşabilirdi. Devrimci interkomünalizm Newton’un kapitalist toplumsal ilişkileri ortadan kaldırmak ve ekonomik ve siyasi gücün topluluklara nihayetinde bu güçlerin “dünyanın bütün insanlarının yararına” (halklarının değil) dağıtılmasını sağlamaya verdiği isimdir. Bu gelecek dünyada, insanlık “dünyayı insanların mutlu olduğu, savaşların sona erdiği ve devletin kendisinin artık var olmayacağı bir hale dönüştüren” “tek bir topluluk” olacaktı. Newton bunu komünizm olarak tanımladı (Newton, 2002: 174).

Newton biyopolitik bir ekonomik oluşumun ortaya çıkışını teorize etmemiş olsa da gerici interkomünalizmin teknolojik dönüşümlerine bakış açısı dünya devriminin temelini atıyor ve Hardt ile Negri’nin yeni bir devrimci öznenin ortaya çıkışı analizi ile benzerlik gösteriyordu. Eski Panter lideri Elaine Brown’un da ifade ettiği gibi, Newton internetin yükselişini görememiş olmasına rağmen iletişim teknolojilerinin dünyanın her yerindeki ezilenlerin iletişim kurmasının, iş birliği yapmasının ve devrimci interkomünalizme giden yola girmesinin yolu olduğuna inanıyordu:

Emperyalizm dünya komünizminin temelini atmıştır ve emperyalizmin kendisi artık gerici interkomünalizm noktasına ulaşmıştır, çünkü artık dünya bütünleşip tek bir toplum haline gelmiştir. İletişim devrimi, Amerikan imparatorluğunun geniş egemenliği ile birleşerek küresel bir köy yarattı. (Newton, 2002: 188)

Devrimci interkomünalizmin bu süreci Üçüncü Dünya özgürlük hareketlerinin ortaya çıkışından ve Birinci Dünya’da 1960’ların sonu ve 1970’lerdeki radikal toplumsal hareketlerden fark edilebilir. Panterler, “Domuz[Polis]” ya da “yönetici çevre” ye karşı “Tüm İktidar Halka” çağrışımıyla düzenli olarak “halk” fikrini uyandırsalar da, Newton otobiyografisinin sonunda aslında böyle bir dünya devrimini mümkün kılabilecek küresel ezilenler topluluğunu çokluk geleneği içinde konumlandırır: “Eski bir Afrikalı deyişi vardır, “Ben Biz’im.” Eğer antik çağlarda bir Afrikalı ile tanışıp ona kim olduğunu sorsaydınız, “Ben, Biz‘im” cevabını verecekti. Ben, biz, hepimiz bir ve çokluğuz (Newton, 2009b: 359).
 

Newton’un çokluğu, Hardt ve Negri’ninkine benzer şekilde, interkomünalizmin altında sömürülen ve işçi sınıfının Avrupa merkezli, ırkçı, patriyarkal ve heteronormatif anayasasını yıkmayı hedefleyen toplulukların bütün üyelerini kapsadı. Bu çok önemliydi, çünkü interkomünalizminin teorisi onu “öncünün bütün insanları kapsaması gerektiğine” ikna etmişti (Newton, 2002: 199). Hardt ve Negri’nin tekillikler arasındaki iş birliğini tanımlamak için “aşk” kavramını kullanmasını önceleyen       Newton, “devrimci aşkın” farklı coğrafi ve kültürel olarak farklı ezilen topluluklarının gerici interkomünalizmin küresel erişimine karşı “ortak amaç” bulma ve dayanışma ile yoldaşlık biçimleri inşa etme sürecine nasıl işaret edeceğini belirtmiştir (Newton, 2009a: 41). Bu, Hardt ve Negri’nin de savunduğu gibi, “ırksal, kültürel ve dini şovenizmi” geride bırakacak ve “hepimizin homo sapiens olduğumuzu ve ortak noktalarımızın daha fazla olduğunun farkına varacak” bir evrensel kimliğinin nihai ortaya çıkışının temellerini sağlardı (Newton, 2002: 19). 

 

       Notlar

  1. Newton’a (2002, 2009a, 2009b) bakın. Yazının zamanında Newton’un (2002) otobiyografisi, 40 yılı aşkın bir süredir mevcut olmasına rağmen yalnızca 300’den fazla atıf almıştır. Newton’un To Die for the People and The Huey P. Newton Reader gibi yazı toplamlarının ikisi de 100’den az atıf almıştı. Newton, ABD’de Siyah ve Afrika Çalışmaları alanında okunmuş ve çalışılmıştır. Örneğin Jefferies (2002) Newton’un çalışmalarını Marx ve Du Bois’in çizgisine yerleştirmeye çalışırken, Rodriguez (2006) Newton’un çalışmalarını Üç Kıta geleneğinin siyaseti içinde merkeze almaktadır. Newton ayrıca Tynner (2006) ve Heynen (2009) gibi coğrafyacılar tarafından da faydalanılmış, fakat sosyal ve kültürel teori tarafından reddedilmeye devam etmiştir.

  2. Jefferies (2002), Singh (2004) ve Rodriguez (2006), Newton’ın interkomünalizm hakkındaki fikirlerini çağdaş küreselleşme hakkındaki fikirlerin ön planı olarak gören açıklamalar sunmaktadır. Ancak bu yazarlar, benim Newton’ın neoliberal küreselleşmenin proto-kuramsallaştırması olarak adlandırdığım şeyi derinlemesine incelememiş ya da modern neoliberal küreselleşme anlatılarıyla karşılaştırmamışlardır.

  3. Bu, Hardt ve Negri’nin (2004: 343-4) Panterleri “silahın” artık öz savunma için doğru taktik olmadığını anlayamayan trajik devrimcilere indirgediği Çokluk ile tam bir tezat oluşturmaktadır. Aşağıda gösterdiğim gibi, Newton bu noktayı 40 yıl önce tamamen anlamıştı.

  4. Newton ile Hardt ve Negri’nin düşünceleri arasındaki herhangi bir benzerliğin entelektüel açıdan kötücül olduğunu iddia etmediğimiz açıkça belirtmeliyim. Ancak bu koşullar Kara Panterler’in ve teorik çabalarının nasıl düzenli olarak görmezden gelindiğini ya da inkar edildiğini ortaya çıkarmaktadır. Örneğin, Heiner’a bakın (2007) ve Kara Panter düşüncesinin, Newton, Angela Davis ve George Jackson çalışmaları gibi, Foucault’nun güç hakkındaki değişken iddialarını Discipline and Punish gibi çalışmalarında nasıl etkilediğine. Ayrıca, örneğin Hardt ve Negri’nin Kara Panterleri anlatırken Newton, Elaine Brown, George Jackson ve Elridge Cleaver gibi Panter üyeleri tarafından kaleme alınan çok sayıda deneme, anı ve makaleden ziyade Jean Genet’nin (1992) çalışmasından faydalanması da manidardır. Aslında, Panterlerin çalışması, Cedric Robinson’un (2000) Siyahi Radikal Geleneği olarak vurguladığı üzere, daha geniş ve uzun bir kökene konumlandırılabilir. Robinson’un vurguladığı gibi bu “Siyah Marksizmi” ırksal kapitalizm fikrini işçi sınıfı, devrim ve hatta komünizm konseptlerini yeniden incelemek için kullanan W.E.B. Du Bois, C.L.R. James, Richard Wright Frantz Fanon ve çokça diğer siyahi entelektüeli barındırıyordu. Bu figürlerden bazıları geleneksel sol ya da sosyolojik düşünce modellerinde sıklıkla marjinalize edilmiş olsa da, giderek artan bir şekilde bu alternatif direniş silsilesi, ilk marjinalize edildikleri dönemde kabul edilenden daha ileri görüşlü bir kavrayış sunuyor gibi görünmektedir.

  5. Newton “İnterkomünalizm” adındaki dersini Şubat 1971’de Yale Üniversitesinde vermiş olsa da (Newton ve Erikson, 1973), Newton’un interkomünalizm fikrinin ortaya çıkışının tarihlendirilmesi çeşitlidir. Newton (Newton ve Erikson, 1973: 133) bu fikrin, Ağustos 1970'te Güney Vietnam Ulusal Kurtuluş Cephesi’ne yaptığı ve Vietnam milliyetçiliğini teyit ederken aynı zamanda ulus fikrini sorgulayan açıklamasından duyduğu memnuniyetsizlikten doğduğunu belirtiyor (Newton, 2009a: 180-3). Newton’un Kasım 1970’te Boston Üniversitesi’ndeki konuşmasında kavramı tanıtmış olması da bunu destekliyor gibi görünüyor. Hilliard (1993: 319) Newton’un bu fikri cezaevindeyken bulduğuna inandı. Gerçekten de, interkomünalizme dair elementler yazılarında bu dönemde gözükmeye başlamıştır. 1969’da yazılmış olan “Barış hareketi üzerine” yazısına bakınız (Newton, 2002: 150-4).

     

  6. Özellikle, Newton’un çalışmasını Mandel’in (1975) Geç Kapitalizm ve onun “super emperyalizm” fikri ile Baran ve Sweezy’nin Tekel Kapitalizm (1966) adlı eserinin çizgisinde görmek mümkündür. Bununla birlikte, Newton’un gerici interkomünalizm fikri bu çalışmalarda bulunan Amerikan imparatorluğu fikrinin ötesine geçmiş gibi gözükmektedir. Örneğin Baran ve Sweezy Amerikan imparatorluğu kavramında sadece bir Avrupa ülkesi (Yunanistan) listelemiş, ayrıca Japonya’yı da dahil etmemişlerdir. Ayrıca Newton ile Pantich ve Gindin’in (2013) Birleşik Devletler imparatorluğunun çağdaş çalışmalarında bağlantılar bulunabilir. Bu paralellikler ayrıca Newton yaşarken kurulmuştur. Dr. Huey P. Newton, Özel Koleksiyonlar Departmanı, Stanfor Üniversitesi, Kutu 47, Dosya 9’da Immanuel Wallerstein’ın ASA’nın yıllık toplantısında 1972 yılında yaptığı, şimdi meşhur makalesi olan “Dünya kapitalist sisteminin yükseliş ve yok oluşu: Karşılaştırmalı analizler için kavramlar”ın (Wallerstein, 1974) transkripti bulunabilir. Üzerindeki karalanmış “David”den gelen notta şöyle yazar: “Sevgili Huey, bu analizin çerçevesi seninkine çok yakın- bunu ilginç bulabileceğini düşündüm.”

  7. Gerici interkomünalizm, bu tür bir işbirliğini başarmak için militarizmin kullanılmasını engellemez. Dahası Newton, ABD askeri gücünü, kapitalist sömürüyü sürdürmek için Siyah toplulukların polisleştirilmesiyle benzerlikler taşıyan bir “polislik” biçimi olarak görmüştür (Newton, 2002: 173). Newton için bunun başlıca örneği, ABD güçlerinin “kaçınılmaz” bir şekilde sınır dışı edilmesine ve aynı zamanda Vietnam’ın dünya ticaretinin gidişatının bir sonucu olarak ABD imparatorluğunun gücüne boyun eğmesinin “kaçınılmazlığına” yol açacağına inandığı Vietnam Savaşı’ydı. Bu senaryoya göre Vietnam topraklarını özgürleştirecek fakat kapitalist ilkelere dayanan sermaye ve ticaret biçimlerine erişime bağımlı hale gelecektir (Newton, 2002: 259, 265). Sonuç olarak, Newton ve Kara Panterler ulusal kurtuluş mücadelelerini desteklerken, ulusun ötesindeki mücadelelerle ve küresel sosyalist kurtuluş hedefiyle bağlantılı olmadıkları sürece bu mücadeleleri beyhude görüyorlardı.

 

____________________________

 

 

 

Kaynakça

Angelo, Ann-Marie (2009) The Black Panthers in London, 1967–1972: A diasporic struggle navigates the Black Atlantic. Radical History Review

103: 17–35.

Bloom, Joshua and Martin, Waldo E. (2013) Black against Empire: The History and Politics of the Black Panther Party. Berkeley: University of California Press.

Gilroy, Paul (2000) Against Race. Cambridge, MA: Harvard University Press. Gramsci, Antonio (1971) Selections from the Prison Notebooks. New York:

International Publishers.

Hardt, Michael and Negri, Antonio (1999) Empire. Cambridge, MA: Harvard

University Press.

Hardt, Michael and Negri, Antonio (2004) Multitude: War and Democracy in the

Age of Empire. London: Penguin Books.

Hardt, Michael and Negri, Antonio (2009) Commonwealth Empire. London:

Harvard University Press.

Hardt, Michael and Negri, Antonio (2012) Declaration. New York: Argo.

Harrison, Oliver (2016) Occupy: ‘Struggles for the common’ or an ‘anti-politics

of dignity’? Reflections on Hardt and Negri and John Holloway. Capital and

Class. DOI: 10.1177/0309816816653877: 1–16.

Hilliard, David (1993) This Side of Glory: The Autobiography of David Hilliard

and the Story of the Black Panther Party. Boston, MA: Little Brown.

Jeffries, Judson L. (2002) Huey P. Newton: The Radical Theorist. Jackson, MS: University Press of Mississippi.

Joseph, Peniel (2006) Waiting Til’ the Midnight Hour: A Narrative of Black Power in America. New York: Henry Holt and Co.

Murch, Donna (2010) Living for the City: Immigration, Education and the Rise of

the Black Panther Party in Oakland, California. Chapel Hill, NC: University

of North Carolina Press.

Newton, Huey P. (1970) Intercommunalism: A higher level of consciousness.

Unpublished manuscript. Dr. Huey P. Newton Foundation Inc. collection, M0864. Dept. of Special Collections, Stanford University Libraries, Stanford, CA.

Newton, Huey P. (1972a) Merrit College lecture series 1 and 2. Unpublished manuscript. Dr. Huey P. Newton Foundation Inc. collection, M0864. Dept. of Special Collections, Stanford University Libraries, Stanford, CA.

Newton, Huey P. (1972b) The technology question: After the land question. Unpublished manuscript. Dr. Huey P. Newton Foundation Inc. collection, M0864. Dept. of Special Collections, Stanford University Libraries, Stanford, CA.

Newton, Huey P. (2002) The Huey P. Newton Reader. New York: Seven Stories Press.

Newton, Huey P. (2009a [1972]) To Die for the People. San Francisco: City Lights Books.

Newton, Huey P. (2009b [1973]) Revolutionary Suicide. New York: Penguin.

Newton, Huey P. and Erikson, E.H. (1973) In Search of Common Ground: Conversations with Erik H. Erikson and Huey P. Newton. New York: Norton.

Pearson, Hugh (1994) The Shadow of the Panther: Huey Newton and the Price of

Black Power in America. New York: Da Capo Press.

Prashad, Vijay (2007) The Darker Nations: A People’s History of the Third

World. New York: The New Press.

Robinson, Cedric (2000) Black Marxism: The Making of the Black Radical Tradition. Chapel Hill, NC: University of North Carolina Press.

Singh, Nikhil Pal (2004) Black is a Country: Race and the Unfinished Struggle for Democracy. Cambridge, MA: Harvard University Press.

Slate, Nico (2012) Black Power Beyond Borders: The Global Dimensions of the Black Power Movement. New York: Palgrave Macmillan.

Spencer, Robyn C. (2016) The Revolution Has Come: Black Power, Gender and

the Black Panther Party in Oakland. Durham, NC: Duke University Press.

İnsanlık tarihi, insanlığın yürüdüğü yolun anlatısıyken bu anlatıyı tek şerit yolda şekillendiren, insanlık muhayyilesini tutsak eden düşünceler sistematiği ve kapitalist modernite bu dergide deşifre olacak.

@menkibe0