Logo Eşitliğe Ve Özgürlüğe Yürüyüş... Eşitliğe Ve Özgürlüğe Yürüyüş...

Sosyalizmin Yenilenmesine Doğru Sosyalizmde Israr İnsan Olmakta Isrardır

Academy of Democratic Modernity

Demokratik Modernite Akademisi’nin “The Art of Freedom” konferansında yaptığı konuşma.

Sovyetler Birliği’nin çöküşünün ardından, Kürt özgürlük mücadelesinin lideri Abdullah Öcalan, “sosyalizmde ısrar, insan olmakta ısrardır” demiştir. Aşağıdaki tartışmada da Kürt özgürlük hareketi içindeki sosyalizm kavramını ve sosyalizmin kavranışını incelemeyi amaçlıyorum. Bu kavram paradigma değişimleri bağlamında nasıl evrildi ve günümüzde kapitalist moderniteye bir alternatif olan “demokratik modernite” kavramıyla hangi noktalarda kesişmekte? Ek olarak, örgütlenme ve öncülük (avangart) konularına kısaca değinerek şu soruyu ele alacağım: hangi adımlar atılmalı?


Eski ve Yeni Paradigmada Sosyalizm Anlayışı

Demokratik modernitenin yeni paradigmasında Öcalan, demokratik sosyalizmi eleştiri aracılığıyla yeniden tanımlamış ve geliştirmiştir. Demokratik sosyalizmi tanımını, reel sosyalizmin eleştirisi ve özeleştirisi temelinde yapmıştır. Daha 1990’ların başında, İmralı’daki savunma yazılarında yeni paradigmasını sistematikleştirmeden önce, Öcalan mevcut sosyalizmin krizi ışığında sosyalizmin yenilenmesinin gerekliliğinden söz ediyordu. Söz konusu krizin temel ifadesi ise mevcut sosyalizmin ve Sovyetler Birliği’nin çöküşü ve çöküşe eşlik eden “tarihin ve ideolojilerin sonu” ilanıydı. Küresel ölçekte yaşanan bu tarihi dönüm noktasına rağmen sosyalizme bağlı bir hareket olarak, Öcalan 21. yüzyılda devrimlerin önemini aşağıdaki gibi vurgulamıştır:
“21. yüzyıl, emperyalizmin insan aklı, ruhu ve kültürü üzerindeki yıkıcı etkilerinin tersine çevrileceği bir yüzyıl olacaktır. Bu yüzyılda özellikle doğanın yeniden yaşanabilir hale getirilmesi, nüfus artışının engellenmesi, tarih bilincinin geliştirilmesi ve tarihi değerlerin korunması, insan ruhunun beslenmesi, kadının ve cinselliğin metalaştırılması ve de sömürülmesine karşı mücadele edilmesi ile kadın kurtuluşunun sağlanması gibi görevler yerine getirilmelidir. Kadınların kurtuluşunda ileri bir gelişme sağlamanın 21. yüzyıl devrimlerinin önemli bir hedefi haline geldiği apaçık ortadadır. Dolayısıyla devrimler çağı sona ermiyor; aksine daha sofistike ve derin devrimler dönemine geçiyoruz. Kaba sınıfsal ve ulusal mücadelelerden, en az askeri, siyasi ve ekonomik devrimler kadar önemli olan daha derin sosyal, kültürel, manevi ve ahlaki dönüşümlere doğru ilerliyoruz.”


Yenileme İhtiyacı

Öcalan’ın bu ilk düşüncelerinde, bu unsurların 21. yüzyıldaki devrimci hareketler için ne kadar önemli olduğunu vurgulandığını görebiliyoruz. Kürt Özgürlük Hareketi’nin yeni paradigmasının temel ilkeleri arasında ulus-devletler sistemine alternatif olarak radikal demokrasi, kadın özgürlüğü ve ekoloji yer almaktadır. Toplumun parçalanması -toplumun siyasi ve ahlaki dokusunun emperyalizm ve kapitalist modernite tarafından tahrip edilmesi- ve buna bağlı olarak kültürel ve ahlaki devrimlere duyulan ihtiyaç da vurgulanmaktadır. Öcalan daha sonra bu sistemik analizi savunma yazılarında daha da geliştirmiş; toplumsallığın soykırımına atıfta bulunan “toplum-kırım” terimini ortaya atmıştır.
Tüm bu düşüncelerle Öcalan, kapitalist sisteme karşı çıkmanın “radikal bir entelektüel, ahlaki ve siyasi yenilenme” gerektirdiğini ileri sürmektedir. Toplumsal sorunların dünya çapında bariz bir şekilde şiddetlenmesine rağmen sosyalist güçlerin demokratik uyanışının yokluğu, yenilenme ihtiyacını açıkça ortaya koymaktadır. Bize göre bunun arkasında yatan sebep, sistem karşıtı güçlerin henüz gerekli paradigmatik devrimi yaşamamış ve dolayısıyla da program, örgütlenme ve eylem açısından yeterli gücü geliştirememiş olmalarında yatmaktadır. Gerek reel sosyalizmi doğuran klasik “sol”, gerek daha yakın zamanda ortaya çıkan “ekolojik” ya da “feminist” hareketler, gerekse “yeni sol” ve dünya toplumsal hareketleri bu kaosu kavrayıp aşmaktan uzaktır. Öcalan, “ne Davos’taki Dünya Ekonomik Forumu gibi ‘zenginler kulübü’nün ne de Porto Alegre ve diğer yerlerdeki Dünya Toplumsal Forumları gibi ‘yoksullar kulübü’nün bugünün ötesine uzanan kapsamlı vizyonlar geliştiremediğini” gözlemlemiştir. Öcalan, tartışmaların sınırlı kalmasını her iki tarafın da sistematik bir teorik öngörüden yoksun olmasına bağlamaktadır. Öcalan’a göre, özgürlük ve eşitliği savunan bu güçler, krizi başarılı bir şekilde demokratik, sürdürülebilir ve özgürleştirici bir uyanışa dönüştürmek için hem yeterli bilgi hem de gerekli yapılardan yoksunlardır.


Demokratik Sosyalizm ve Modernite Sorusu

Kürt Özgürlük Hareketi bu anlamda demokratik sosyalizmi reel sosyalizmin eleştirisi ve özeleştirisi temelinde tanımlamaktadır. “Demokratik sosyalizm” terimini, reel sosyalizmden net bir şekilde ayrıştırmak için kullanıyoruz.
Reel sosyalizme yönelik en önemli eleştirilerden biri, kapitalist moderniteyi yeterince tanımlayamaması ve alternatif olarak kendi modernitesini geliştirememesidir. Öcalan, reel sosyalizmin kapitalizm analizinin sınırlı ve tek taraflı olduğunu ileri sürmektedir. Öcalan, reel sosyalizmin öncelikli olarak kapitalist sömürü boyutuna (azami kâr arayışı) odaklandığını savunmaktadır. Her ne kadar kapitalist modernitenin önemli bir yönü olarak vurgulansa da kapitalizm ekonomik düzenden daha fazlasını kapsamaktadır.
Kapitalist modernite, salt ekonomik sömürünün ötesinde çeşitli boyutları içinde barındırır; bunlar endüstriyalizm ve ulus-devlet kavramlarıdır:

a) Endüstriyalizm, azami kâr arayışıyla doğanın neredeyse tamamen tahrip edilmesine varan bir sömürü biçimini temsil eder. Reel sosyalizm ise sömürüden ve azami kâr arayışından kurtulma arzusuna rağmen, kapitalist sanayiciliği değiştirmeden benimsemiştir. Dolayısıyla ekolojik bir anlayış ve sistem geliştirememiştir.

b) Reel sosyalizm, ulus-devleti, sömürünün ve azami kâr arayışının üstesinden gelebilecek temel bir sistem olarak görmüştür.

Demokratik modernite anlayışında ulus-devlet, kapitalist modernitenin temel devlet biçimi olarak kabul edilir ve Öcalan tarafından sermaye bütünlüğünün özü olarak tanımlanır. Ulus-devlet, sermaye birikiminin en etkili aracı olarak hizmet eder ve en gelişmiş mutlak tekeli temsil eder. Sonuç olarak devlet, sosyalizmin karşısında durur ve bir kurtuluş aracı olarak hizmet edemez.

Dolayısıyla reel sosyalizmin eleştirisi, ulus-devleti tanımlamadaki başarısızlığından ve buna bağlı olarak ulus-devlete bir alternatif geliştirmemesinden doğmaktadır. Ulus-devletin işçi sınıfı için temel çerçeve olarak kabul edilmesi, Birinci ve İkinci Enternasyonal’in başarısızlıklarına yol açan önemli bir faktördü. Buna ek olarak, ulusal kurtuluş hareketleri ulus-devlet aracılığıyla dünya kapitalist sistemine dahil edildi.

Reel sosyalizm ağırlıklı olarak kapitalizmin sömürü boyutuna odaklanmış ve sosyalizmi bir alternatif olarak sunmaya çalışmıştır. Ancak, kapitalizmin ve modernitesinin kapsamlı bir analizinden yoksundur, dolayısıyla kapitalist modernitenin diğer boyutlarını tanımakta başarısız olmuştur. Sonuç olarak sosyalizm kendi modernitesini geliştirememiştir. Reel sosyalizm, kapitalist modernitenin araçlarını ve boyutlarını kullanarak kendi sistemini gerçekleştirebileceğine inanma yanılgısına düşmüştür. Sonuçta reel sosyalizm, endüstriyalizm ve ulus-devletle birlikte sosyalizme değil, “tekelci devlet kapitalizmine” dönüşmüştür. Bu süreçte sosyalizmin temel değerleri giderek daha da fazla terk edildi ve arzu edilen özgürlük, eşitlik ve sosyal demokrasi ilkeleri hayata geçirilemedi.


Demokratik Sosyalizmin Modernitesi Olarak Demokratik Modernite

Bu temellendirmeden hareketle Öcalan’ın reel sosyalizm analiz ve eleştirisinden çıkan en önemli sonuçlar şunlardır:

I) Kapitalist moderniteyi üç ayağıyla birlikte kapsamlı bir şekilde tanımlamak
II) Demokratik moderniteyi buna alternatif olarak sunmak
III) Bunu “demokratik sosyalizm” modernitesi olarak belirlemek

Demokratik modernitenin demokratik-konfederalist boyutu (demokratik konfederalizm), kapitalist modernitenin ulus-devlet boyutunun (ulus-devlet) karşısına yerleştirilir. Kapitalizmin sanayiciliğine karşıt olarak ekolojik bir sanayi toplumu tanımlanmaktadır. Politik ve ahlaki alanları kapsayan demokratik toplum, kapitalist sömürü ve azami kâr arayışına (kapitalizm) karşı tanımlanır. Sosyalizm ideolojik olarak bu düzeyde temsil edilir. Böylece demokratik sosyalizm, demokratik modernite çerçevesinde daha geniş bir biçimde kavranır. Öcalan bu reel sosyalizm denemelerinden sonuçlar çıkarmış ve yeni bir teorik tanımın temellerini atmıştır.

Demokratik Modernite, Demokratik Sosyalizme Giden Yolu Açar

Bu anlayış, demokratik modernite kavramının Kürt Özgürlük Hareketi içinde uygulanmasına zemin hazırlamaktadır. Bu yeni paradigmada demokratik modernite, demokratik sosyalizme giden yol olarak işlev görmektedir ki böylelikle demokratik sosyalizmin gerçekleşmesini somutlaştırır.

Kapitalizm ve sosyalizm, modernite bağlamında ele alınmadıkları takdirde soyut kavramlar olarak kalırlar. Kapitalizm kendi modernitesi içinde tezahür eder ve aynısı sosyalizm için de geçerlidir. Özünde, demokratik-sosyalist ideolojinin şekillendiği alan, üç boyutuyla söz ettiğimiz demokratik modernitedir.

Dolayısıyla demokratik modernite dediğimizde bu terimi demokratik sosyalizmle ikâme etmiyoruz. Demokratik modernite ile demokratik sosyalizm iç içedir; demokratik sosyalizm, demokratik modernite ile hayat bulur ve onun aracılığıyla gerçekleşir. Demokratik modernite demokratik sosyalizmin gerçekleşmesini kolaylaştırır, yolunu açar.
Demokratik sosyalizm paradigmatik olarak kadınların özgürleşmesine, ekolojik bir toplumun kurulmasına ve demokratik bir toplumun gelişimine dayanmaktadır.

Yeni Paradigmada Devrim ve Enternasyonalizm

Enternasyonalizm, demokratik modernite teorisinde yenilenmiş bir önem kazanmaktadır. Devlet temelli enternasyonalizm geçtiğimiz yüzyılda yeni hegemonyalarla sonuçlanmış; dolayısıyla, enternasyonalizm anlayışı da 20. yüzyıl deneyimlerinin eleştirisi ve özeleştirisi yoluyla rafine edilerek oluşturulmaktadır.

Her bir durumda, ulus-devletleri başarıyla kuran ya da devlet ve iktidar yapıları üzerinde kontrolü ele geçiren sistem karşıtı güçler, enternasyonalizmde de öncü bir rol üstlenmiştir. Küresel bir devrim beklentisi vardı –bu özünde enternasyonalizmin yayılmasıydı. Ancak enternasyonalizm giderek etkinliğini yitirerek sermaye ve güç tekellerinin hegemonyasına entegre oldu ve böylece ulus-devletin idari mekanizmalarına kurban edildi. Çin ve Rus devrimlerinin yörüngeleri de bu modeli izlemiş oldu. Nihayetinde, politikaları artık devrimci enternasyonalizm ilkelerine bağlı kalmamış, kapitalist modernitenin temel direği olan ulus-devletin çıkarlarına öncelik vermiştir.

Demokratik modernite, demokratik-konfederalist yönetim biçimiyle hegemonya oluşumuna bilfiil ket vurur. Demokratik konfederalizm sisteminde toplumsal özgürlük, eşitlik ve demokrasi temelinde dayanışmaya dayalı ilişkiler ve ittifaklar öngörülmektedir. Demokratik modernite teorisindeki enternasyonalizm anlayışı, sosyalizmin yerel ve zamansal sınırlamalarını aşarak devrimci öznenin odağını tek bir bölge veya toplumsal grubun ötesinde genişletir.

Sosyalizmi sadece bir gelecek projesi veya programı olarak görmek yerine, bugünü özgürleştiren, eşitlik ve adalet arayan, estetik değeri olan ahlaki ve politik bir yaşam biçimi olarak algılamak bir zorunluluktur. Sosyalizm, hakikati somutlaştıran bilinçli bir yaşam biçimidir” der Öcalan.

PKK Merkez Komitesi’nden Duran Kalkan da meseleyi şöyle açıklamaktadır: “Biz sosyalist devrimi ve inşayı, siyasal iktidarın ele geçirilmesinden sonra gerçekleşen bir olay olarak değil, özgür birey ve demokratik komün ideolojisine dayanan bir dönüşüm ve değişim olarak algılıyor ve öncelikle ideolojik bir değişim olarak tanımlıyoruz. Benzer şekilde, sosyalizmi ya da özgür birey ve demokratik komün yaşamını, siyasi iktidar ve devlet olarak değil, siyasi iktidarı aşan, bireyden başlayarak parti içinde ve giderek topluma nüfuz eden bir mücadele içinde yaşanmış bir gerçeklik ve başarı olarak görüyoruz. On yıllardır PKK içinde sosyalizmi bu temelde somutlaştırıyoruz.

Demokratik konfederalizm sisteminin ortaya çıktığı her yerde, demokratik bir toplumsal örgütlenmenin devlete alternatif olarak ortaya çıktığı her yerde, dayanışmaya dayalı ilişkiler dallanıp budaklanır ki bu da yeni bir enternasyonalizm biçimine işaret eder. Enternasyonalizm artık devrimci bir aşamayla sınırlı değildir. Eskiden olduğu gibi sadece uluslararası konferans ve toplantılarda kurulan ya da geliştirilen bir ittifak değildir. Nihayetinde enternasyonalizm, geleceğe ertelenemeyecek pratik bir ethos ve yaşam biçimidir. Yalnızca savaş zamanlarında, savaş tehditlerinde veya ekonomik krizlerde değil, hayatın her anında geliştirilen bir ilişkidir. Ahlaki ve siyasi bir yaşam biçimi ve ilgili herkes için kolektif bir çaba halidir. Sadece kritik ve zorlu zamanlarda değil, katılımcıların gerekli gördüğü her zaman ve her yerde, topluluklar ve konseylerde geliştirilen bir bağdır.

Küresel Demokratik Konfederalizm ve Politik-Entelektüel Görevler

Sistemik krizin küresel, sistemik ve yapısal bir niteliğe sahip olduğunu kabul edersek, ileriye dönük yolun da küresel, sistemik ve yapısal müdahaleler gerektirdiği ortaya çıkar. Bu bağlamda Öcalan, yerel, bölgesel ve ulusal demokratik konfederasyonlar ile bunlara bağlı partiler ve sivil toplum yapılarını içeren “demokratik dünya konfederalizmi”nin geliştirilmesini savunmaktadır.

Öcalan, özellikle “Özgürlük Sosyolojisi” adlı kitabında, demokratik modernite ve enternasyonalizmin inşası için entelektüel ve politik yükümlülükleri tanımlayan çeşitli somut perspektiflerin ana hatlarını çizmektedir.

Sözü geçen politik yükümlülüklerin merkezinde, kapitalist modernitenin güç dinamiklerine ve ulus-devlet yapılarına meydan okumayı amaçlayan yeni bir siyaset anlayışı yer almaktadır. Kürdistan’da bu anlayış, demokratik özerkliğin ve demokratik ulusun kurulmasını gerektirmektedir. Dünyanın başka yerlerinde, Bask Bölgesi’ndeki “ulusal inşa” kavramı, Latin Amerika’nın bazı bölgelerindeki “poder popular”, ya da dünya çapında radikal demokrasinin çeşitli biçimleri gibi alternatif yaklaşımlar mevcuttur. Önümüzdeki siyasi zorluklarla ilgili olarak Öcalan şu açıklamayı yapmaktadır: “İktidar her toplumsal birimi ve bireyi boyunduruk altına almaya ve sömürgeleştirmeye çalıştığından, siyaset de her birimi ve bireyi kazanmak ve özgürleştirmek için çaba göstermelidir.”

Politik yükümlülüklerimizi, siyasetin çoğulculuğunu baltalayan ve siyaseti kendi iktidarları için istismar eden ve sadece kişisel çıkarları için bir mesleğe dönüştürenlere devretmemek gerekir. Bu anlamda siyaset, parlamenter sistemleri, devlet kurumlarını, güç dinamiklerini, şiddeti ve liberal demokrasiyi aşan bir özgürlük sanatıdır.

Bahsi geçen politik yükümlülüklerin yanı sıra, entelektüel uğraşlar da sosyalizmin ilerlemesi için hayati önem taşımaktadır. Kapitalist sistem kendisini öncelikle kültürel hegemonyası ve toplum üzerindeki düşünsel hakimiyeti aracılığıyla sürdürür. Bilgi üretimi iktidardakilerin çıkarlarına hizmet eder. Bu nedenle, entelektüel uğraşlar ve akademik çalışmalar doğası gereği direnişi barındırmalı ve araştırmaları mutlaka bir direniş boyutu içermelidir. Üniversiteler başta olmak üzere uygarlığın ve kapitalist modernitenin diğer resmî kurumları temel araştırma alanları olarak hizmet edemeyeceğinden, sosyal bilimler içerisinde kurumsal bir devrim zorunludur. Öcalan ayrıca uluslararası düzeyde "Dünya Kültürler ve Akademiler Konfederasyonu" ve yerel-ulusal düzeyde “Demokratik Siyaset ve Kültür Akademileri” gibi yeni kurumların kurulmasını savunmaktadır. Bu kurumlar Rojava, Bakur ve Medya Savunma Alanları da dahil olmak üzere Kürdistan’ın çeşitli bölgelerinde kurulmuş ve Kürdistan’daki devrimci kazanımların belkemiğini oluşturmuştur.

Demokratik Dünya Kadın Konfederalizmi ve Demokratik Gençlik Konfederalizmi

Demokratik sosyalizmin inşasında gençlerin ve kadınların öz örgütlülüğü ve farkındalığı önceliklidir. Bu nedenle, demokratik konfederalizm sistemi, kadınların ve gençlerin tüm sosyal ve politik konularda iradelerini aktif ve özerk bir şekilde ortaya koymaları için koşullar içerir. Kadınlar ve gençler demokratik konfederalizmin inşasının arkasındaki itici güçlerdir. Kapsayıcı hareketler olarak bu çerçevede kendi özerk yapılarını geliştirmektedirler ki bunlar demokratik dünya kadın konfederalizmi ve demokratik gençlik konfederalizmi’dir.

Nasıl yaşamalı? Ne yapmalı? Nereden başlamalı?

Öcalan kendisini 21. yüzyılda kapitalist moderniteye alternatif olarak demokratik sosyalizmin ilkeleri üzerine teorik tartışmalarla sınırlamaz. Sistem karşıtı güçlerin siyasi pratiği için somut ilkelere de değinir. Yeni paradigmada dahi “Nasıl yaşamalı? Ne yapmalı? Nereden başlamalı?” gibi örgütlenmenin ve öncünün (avangard’ın) rolüne ilişkin sorular merkezi bir yer teşkil etmektedir.

Tıpkı “tarihin ve ideolojilerin sonu” gibi liberal söylemlerin, sosyalizm fikrini ve toplumsal kurtuluşun zaruretini itibarsızlaştırmak için kullanması gibi, bir başka liberal söylem de “sosyalist öncü parti ve örgütler döneminin” sona erdiğini savunmaktadır.

Öcalan’ın anlayışına göre demokratik partiler ve demokratik bir toplumun kurulmasına yönelik ittifaklar, 21. yüzyıl demokratik sosyalizminin merkezinde yer almaktadır. Özellikle partinin devlet iktidarına ulaşmanın bir aracı olarak algılanmasına ilişkin özeleştiri ihtiyacının farkında olan Öcalan, partinin demokratik modernitedeki ve özellikle PKK bağlamındaki rolünü yeniden tanımlamaktadır: “Parti; toplumu demokratik, özgür ve eşitlikçi bir topluma dönüştürmeyi amaçlayan bir programa sahiptir. Bu programla ilgilenen tüm toplumsal gruplar için ortak bir strateji ve sivil toplum, çevreci, feminist ve kültürel grupların örgütlenmesini genişletmeyi amaçlayan taktikler kullanarak ve aynı zamanda meşru öz savunma ihtiyacını kabul de ederek toplumsal hareketlerde liderlik rolü üstlenir.”

Buradaki zorluk, paradigma değişimini ya da siyasal fikirlerimizi ve kavramlarımızı örgütlenmeye ve eyleme dönüştürmekte yatmaktadır. Post-modern anlayışın hâkim olduğu ve örgüt, parti, liderlik, öncü ve birlik gibi kavramlara genellikle olumsuz bakıldığı bir ortamda Öcalan, toplumsal inşanın örgütlü bir öncü (örgüt) ve militanlık (adanmış kişiler) olmadan başarılamayacağını vurgulamaktadır. Biçim, yer ve zamana göre değişse bu de gereklilik önemini korumaktadır.

Kürt Özgürlük Hareketi, “Kürdistan’ın sömürgeleştirilmesi” bağlamında toplumsal bilinç ve örgütlenmenin gelişiminin kendiliğinden gerçekleşmeyeceğini, bunun devrimcilerin sorumluluğunda olduğunu da en başından beri anlamıştır.

Paradigma değişimiyle birlikte partinin kendi imajı da evrilmiş, teorik ve ideolojik boyutlar öncelik kazanmıştır. Eski paradigmada öncü partinin boyutları sadece eğitim ve örgütlenmeyi değil aynı zamanda idari, siyasi ve askeri liderliği de kapsıyordu. Paradigma değişimiyle birlikte, vurgu artık öncelikle eğitim ve örgütlenme üzerindedir.

Güç Kaynağımız Nedir?

Entelektüel ve ideolojik güç artık özgürleşmiş bir toplum için verilen mücadelede merkezi bir rol oynamaktadır. Öncünün görevi, entelektüel, kültürel, uygun kurumlar inşa etmek ve öz savunma yoluyla toplumun kendi kendini güçlendirmesini teşvik etmektir:

Sosyalizmin gücü, ancak, toplum içinde geniş ve derin bir demokratik bilinçle ve buna uygun örgütlenme ve yaşam biçimiyle birlikte ortaya çıkabilecektir. Güçlenmesi gereken devlet değildir, güçlenmesi gereken toplumdur.” - A. Öcalan

Sosyalizme giden “yol”, “demokratik konfederalizm” kavramının yardımıyla “demokratik toplumun” güçlendirilmesinden geçmektedir. Metaforik olarak, burjuva devlet aygıtı Leninist gelenekte olduğu gibi “fethedilip” sonra “parçalanmıyor”; aksine teritoryanın, burjuva devlet aygıtından parça parça koparılıp organize edilmektedir. Bu paradigmaya göre PKK, siyasi yönetimi demokratik konfederalizm temelinde topluma devretmektedir. Öz savunma komutası yine öz savunma yoluyla topluma emanet edilmiştir.

Sonuç olarak:

Eğer devrimi kendiliğinden gelişen bir olay olarak değil de her koşulda çalışan bilinçli ve örgütlü bir gücün zihniyet ve maddi koşullarda meydana getirdiği bir değişim olarak görürsek, o zaman anlarız ki tüm toplumların, tüm ezilen grupların, özellikle de kadınların, gençlerin ve işçilerin devrimci örgütlenmeye ihtiyacı vardır. Devrimci değişime ihtiyaçları vardır. Özgürleşmeye ihtiyaçları vardır.


Kaynak: Academy of Democratic Modernity

https://democraticmodernity.com/blog/To-insist-on-Socialism-means-to-insist-on-Humanity?fbclid=PAZXh0bgNhZW0CMTEAAaaMExCEi-87nkU6XS0swxInub4L0vRMd10U4qXlm4tpnckhGOU0VOk986Q_aem_17TEHBFCxwO-O_Kt81Rrfg 

İnsanlık tarihi, insanlığın yürüdüğü yolun anlatısıyken bu anlatıyı tek şerit yolda şekillendiren, insanlık muhayyilesini tutsak eden düşünceler sistematiği ve kapitalist modernite bu dergide deşifre olacak.

@menkibe0