Logo Eşitliğe Ve Özgürlüğe Yürüyüş... Eşitliğe Ve Özgürlüğe Yürüyüş...

Enternasyonalizm ve Devrimci Önderlik Sorunu: İnsanlığın Mirasını Kavramak - I

Yazar: Ş. Bager Nûjiyan ( Michael Panser)


Küresel Kurtuluş Hareketlerinin Deneyimleri ve Eksiklikleri

Herhangi bir baskı ve sömürü formuna karşı direniş ve özgürlük arayışı, hiçbir iktidar sisteminin kökünü kazıyamadığı toplumsal gerçekliklerdir. Bu toplumsal direnişler ve onurlu, özgür ve eşit bir yaşam için mücadeleler; vicdan ve ahlak, kolektif hafıza kültürü, toplumsal farkındalık, siyasi öz örgütlenme sanatı ve önderlik sanatı gibi temel insani değerleri yansıtır. Tüm bu mücadeleler bir birliği, merkeziyetçi-egemen uygarlığın -devlete, sınıf tahakkümüne ve toplumsal değerlere el koymaya dayalı bir uygarlık- tarihine zıt, çoğunlukla yazılmamış bir tarihi oluşturur. Bu uygarlık 5.000 yıldır doğayla, özgür doğal toplumla ve anaerkil bir kültürün mirasıyla savaş halindedir. Bu medeniyet, eşitlik ve özgürlük mirasını taşıyan toplumsal ruhu kırmak ve boyunduruk altındaki toplumların farkındalığını ve kurtuluşunu engellemek için her zaman araçlar bulmak zorunda kalmıştır. Tarihte toplumsal direnişin üç ana hattıyla karşılaşırız: Merkezi uygarlığın içinde (isyan eden köleler, özgür kentler, asi köylüler) veya dışında (yerli, göçebe) mücadele eden toplulukların geleneğindeki ahlaki ve sosyal direniş; ikincisi, peygamberler, azizler, filozoflar, bilge kadınlar, simyacılar ve bunun sonucunda ortaya çıkan dini hareketlerin geleneklerinde görülen uhrevi – idealist ve ahlaki direniş; üçüncüsü, toplumsal tarihsel direniş bilincini örgütlü-ideolojik bir biçime ve politik mücadeleye dönüştüren Marksizm-Leninizm geleneğidir.

Yeni bir tahakküm modeli olarak ulus devletin kuruluşu

300 yıllık güç gösterisinden sonra, 19. yüzyılda Kapitalist Modernite sistemi endüstriyalizm ve sömürgecilik yoluyla ilk pik noktasına ulaşmış, köleleştirilmiş toplumları geniş kapsamlı kölelik, asimilasyon ve soykırımla boyunduruk altına almıştır. Yeni bir tahakküm modeli olan ulus devletin kurulmasıyla, toplumsal bilinç; rekabet mantığı, savaş kültürü ve milliyetçiliğin ideolojik temelinde şovenizm yoluyla yeni tahakküm sistemine bağlanmış ve toplumsal öz savunmadan, sömürüye ve kültürel yabancılaşmaya karşı farkındalık ve direnişten uzaklaştırılmıştır. Merkezi iktidar medeniyetinin bu projesine karşı sosyalist çizgide kurtuluş mücadelesi ve direniş, Marx ve Engels’in felsefi çalışmaları temelinde gelişmiştir. Bütün sanayileşmiş ülkelerdeki sosyalist hareketlerin ortaya çıkmasıyla, Enternasyonalizm özgürlük mücadelesinin stratejik temel çizgisi haline gelmiştir. Milliyetçiliğin şovenist mantığına, halklar arasındaki düşmanlığa ve küresel sermayenin soğuk mantığına karşı, enternasyonalizm ezilenler için umut ve ütopyalar kaynağı haline gelmiştir. Bu kavga o zamandan bu yana 150 yıldır şu çağrıyla sürüyor: “Dünyanın Tüm İşçileri, Birleşin!”

Avrupa'nın ilerici, liberal ve sosyalist güçlerinin krizi  


1990’lı ve 2000’li yıllarda, biz devrimci geleneğin mirasının ayak izlerini takip etmeye başlamışken, Avrupa’nın ilerici, liberal ve sosyalist güçleri derin bir krizin içindeydi. Reel sosyalizmin çöküşünün ardından, Kapitalist Modernite sistemi, bilhassa yeni birleşmiş Alman ulus devleti, zaferini ve tarihin sonunu ilan etti. Alman toplumuna karşı, ücretli emek, bürokrasi ve polis devleti üzerine kurulu neoliberal bir rejim kurma yönünde geniş çaplı bir operasyon yürütüldü. Aynı zamanda bu kışkırtılmış milliyetçilikle ideolojik olarak maskelendi ve bu yüzden faşist çeteler yükselişe geçti. Devrime ve sosyalizme adanmış fikirler ve umutlar ağır karşı propaganda ve karalamayla karşılaştılar. Avrupa’nın eski ulusal Kurtuluş Hareketleri, İrlanda’da (IRA) ve Bask Ülkesi’nde (ETA) ideolojik eksikliklerini aşamadı ve sistemden izole edildi. Kent Gerillalarının kalıntıları yeraltına çekilmeye zorlandı veya kendi fesihlerini deklare etti. 1968 hareketlerinin mirası büyük ölçüde sistem tarafından asimile edildi (feminist ve ekolojik hareketler gibi) ya da nişlerde ve alt kültürlerde marjinalleşmiş varoluşunu sürdürdü (anarşist çevreler ve sekter komünist gruplar gibi).

Bir umut ve zaferin kesinliğinin kaynağı olarak devrimci enternasyonalizmin mirası

Ütopyalara sahip olmadan direniş ve mücadele uzun vadede imkansızlaşır. Biz ideolojik soykırım ikliminde büyüdük, her şeyden önce toplumun umuduna, inancına, uhrevi -idealist ve ahlaki direnişine karşı olan, kısacası başka bir yaşam ihtimaline yönelik bir soykırım.
O süreçte, solcu sahneye katılmak isyankar bir tavır, toplumsal koşulların duygusal reddi ve sistemin soğukluğu ve vicdansızlığına karşı isyan olarak motive edilirdi. Ahlaki öz-iddia ve vicdani direniş, doğal olarak, anti-faşist hareketin saflarına katılmaya ve her türlü ulusal şovenizmin reddine yol açardı. Faşist çetelere karşı anti – faşist özsavunma görevdi. 
Algılanan hareketsizliğe rağmen, devrimci Enternasyonalizmin mirası bizim için bir umut ve zafer kesinliğinin kaynağı oldu. Bir anlamda, bu evrensel toplumsal direniş hattı bizim gizli önderliğimizdi. Liberal sistem, bürokratik ve polis rejiminin aldatıcı bir normallik, pasifizasyon ve yabancılaşmış bir yaşam dayatmaya çalışmasına karşı ruhen bu enternasyonalist mücadele hattına ve sosyalist değerlerin savunulmasına katıldık. Hala bilinçsiz ve net bir ifadeden yoksun o gizli önderlik, sonunda bizi Kürdistan'daki devrimin kalbine götürmeli ve gerçek devrimci rehberlik sorusuyla yüzleşmemize yol açmalıydı.
Denir ki, mevcut durumumuzu ancak tarihe ve her dönemin toplumsal mücadelelerine bakarak anlayabiliriz. Özgür bir toplum ve evrensel insani ve sosyalist değerler hedefine ve mücadelesine kendimizi adadığımız, boyunduruk altına alma ve sömürme dünyasına karşı çıktığımız, ancak önceki bütün devrimci mücadelelerin deneyimlerine bağlandığımız ölçüde başarılı olabileceğimiz bizim için açık olmalıdır.
Kapitalist Modernite sistemi, boyunduruk altına alma ve sömürü projesini küresel bir seviyede kurmak istemektedir. Bu nedenle, özgürlükçü, eşit ve onurlu bir yaşam temelinde başka bir dünya için mücadele de küresel ölçekte verilmelidir. Devrimci Enternasyonalizm geleneği, kavgamız ve yolumuz için bugün de önemini koruyan dersler oluşturan fazlaca deneyim ve değer yaratmıştır. Tarihsel direnişin bu değerlerini, temel anlayışlarını doğru bir şekilde sınıflandırmak için bazı örnekleri ele alabiliriz:

Enternasyonal’in deneyimi

19. yüzyılda, Avrupa ve Kuzey Amerika'nın sanayileşmiş ülkelerinde büyük işçi hareketleri meydana geldi. 20. yüzyılın başında, emperyal güçler arasındaki çelişkiler Birinci Dünya Savaşı'nın çıkmasına sebep oldu. Bu, sistemin savaş alanlarında milyonlarca işçiyi katlederek bir sosyalist devrimi önlemesi için fırsat oldu. Reformist sosyal-demokrat güçler, savaş ve ulusal şovenizm hattına katılarak kendilerini emperyalist güçlerin kollarına attılar.
Savaş ve işbirliği politikalarına karşı Rosa Luxemburg ve Karl Liebknecht, Almanya'da radikal bir uluslararası dayanışma tavrını ve kapitalist sisteme karşı tüm işçilerin ve ezilen halkların ittifakını savundular.
Bolşeviklerin önderliğindeki Rus Devrimi'nin zaferi Komünist Enternasyonel’in (Komintern) örgütlenmesiyle, ilk kez başka ülkelerdeki sosyalist devrimleri desteklemeye de kendini adayan bir önderlik örgütü ortaya çıktı. 
Hegelci felsefeye dayanan Marksizm-Leninizm paradigması, proletarya diktatörlüğü şeklindeki ulus-devlet fikriyle kirletildi ve gerçek sosyalizmde  varlığını sürdürdü. Kendini devlet biçiminde örgütleyebilen ve böylece özgürlüğe doğru hareket edebilen bir toplum fikri, bugüne kadar Marksist geleneğin en büyük hatalarından biridir. Devlete ve Stalin'in 'Tek ülkede sosyalizm' ilkesine referans, Komintern’in  kendi diplomatik-siyasi ve askeri çıkarlarını güçlendirmek için kullanan sanayileşmiş devletler için hızla bir iktidar aracına dönüştürdü. Enternasyonal fikrine bağlı sayısız militan ve devrimci, Stalin'in enternasyonalist değerlere ihanet eden ve yüzlerden fazla komünisti Nazi Almanyasına teslim eden iktidar politikalarının kurbanı oldular.

İspanya İç Savaşı ve Enternasyonalist Tugaylar Deneyimi

1936 yılında İspanya toplumları faşist askeri darbeye karşı geniş bir direniş başlattı. İşçilerin, köylülerin ve kadınların darbe girişimine tepkisi, anarşist öz örgütlenme temelli toplumsal devrim oldu. Bir konsey sistemi ve öz savunma güçleri ortaya çıktı. 
Sosyalist Parti’nin anti – faşist hükümetinin ve Komintern’in  çağrısına binlerce komünist ve sosyalistin yanıtı, Uluslararası Tugaylara katılmak için ülkeye akın etmek oldu.

Anti – faşist  güçlerin yenilgisi iki noktada örneklenebilir.
Birincisi, sosyalist hükümet, devrimi, geniş toplumsal seferberliği ve milisler aracılığıyla özsavunma örgütlenmesini desteklemek yerine, 'önce faşistlerin yenilgisi, sonra toplumsal devrim' propagandası yapan muhafazakar ve merkeziyetçi politikayı dayattı. Böylece devrimin kazanımları elimine edildi, devletin kontrolü altına alındı ve böylece toplumun direniş ruhu zayıflatıldı.
İkincisi, Uluslararası Tugayların sosyalist hükümete ve Stalin yönetimindeki Komintern pratiğine bağlılığı, İspanya'nın kaderinin devletlerarası güç politikaları düzeyinde belirlendiği diplomatik silah olmasını garantiledi. Uluslararası Tugayların iki taraflı rolü ve anti - faşist güçlerin hem içten hem de uluslararası düzeyde devlet iktidarı politikaları yoluyla baltalanması İspanya'yı acı bir deneyime ve enternasyonal kurtuluş mücadelesinin önemli bir örneğine dönüştürdü.

Ulusal Kurtuluş ve 1968 isyanı

İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra, Latin Amerika, Afrika ve Asya'nın birçok ülkesinde sömürgeci işgale karşı ulusal kurtuluş hareketleri ortaya çıktı. Enternasyonal kurtuluş mücadelesinin bu aşamasında hem teoride hem de pratikte önemli deneyimler elde edilebildi; ayrıca emperyalist hegemonya  ve işgalci ordulara karşı kurtuluş savaşlarında önemli zaferler kazanıldı.
1960’lı ve 1970’li  yıllarda, işgal altındaki ve yabancı egemenliği altındaki toplumlara özgüven ve direniş ruhu veren bir enternasyonalist ruh gelişti. Tüm kurtuluş mücadelelerinin birliği bilinci, metropoldeki ilerici ve sosyalist güçlerin ittifakında da kendini gösterdi. Bu güçler, anti-sömürge kurtuluş hareketlerine dayanışma ve karşılıklı destek içinde bağlanmış ve Sovyetler Birliği'ni destekleyerek, önde gelen kapitalist devletlerin hegemonyasına karşı bir anti-kutup oluşturmuşlardı.
Mao'nun gerilla savaş stratejisi Çin Devrimi'ni zafere taşımıştı. Gerilla savaşının uzun süreli bir halk savaşı olma doğası, kendi örgütlenme biçimleri ve taktikleri, ezilen toplumların teknolojik açıdan üstün işgal ordularına karşı kurtuluş mücadelesinde başarı reçetesi haline geldi.
Küba'da Raul ve Fidel Castro kardeşler gerilla kavramının aktarılabilir olduğunu kanıtladılar. Gerilla, gücünü köy komünlerinden ve toplumun komünal tabanından aldığından, kendini merkezi olmayan şekilde örgütledi ve her şeyden önce, özgürlük arzusuna ve toplumun kendi kaderini tayin etme iradesine şekil verdi, birçok ülkede işgalci ordular gerillaya karşı uzun süre dayanamadı.
Fransa'da, Cezayir'deki Ulusal Kurtuluş Cephesi'ni (FLN) destekleyen geniş ağlar ortaya çıktı. Kurtuluş mücadelesi bağlamında, psikolog Frantz Fanon'un çalışması özellikle önemliydi. "Yeryüzünün Lanetlileri" anti-sömürge kurtuluşunun manifestosuydu. Bilhassa, kendini sömürge yönetiminin psikolojik etkilerini araştırmaya adamış ve kurtuluş stratejileri üstüne çalışmıştı. Ancak kişinin kendi kimliğini ifade etmesi ve direnişin kolektif bilinci kölelik psikolojisini aşabilir ve kurtuluş sürekli olarak elde edilebilirdi.
Brezilya'daki sosyal eğitim çalışması deneyiminden yola çıkarak, Paolo Freire, eğitim kavramını bir özgürlük pratiği olarak geliştirdi. Özellikle bu zamanın ve özgürlük mücadelesi çağının mücadele ve deneyimlerinin birbirine nasıl etkilediğini, birbirini karşılıklı olarak nasıl güçlendirdiğini ve tüm bu mücadelelerin birliğine dair enternasyonalist bir farkındalık yarattığını anlamak önemlidir.
Vietnam Savaşı ve 1968 gençlik hareketi birlikte bu kurtuluş mücadelesi çağı zirvesine ulaştı. Metropollerde (Batı Avrupa ve Kuzey Amerika'nın sanayileşmiş ülkelerinde) ve sömürge işgali altındaki ülkelerdeki mücadele birliği, küresel kurtuluş olasılığına dair ortak bir farkındalık yarattı. Vietnam halkının orduya dönüşmesi ve şehir gerillasının gelişmesi önemli deneyimler ve mücadelenin stratejik militanlığının derinleşmesiydi.
1968 hareketinin mücadeleleri ve girişimleri, sadece kapitalist tahakküm sistemine alternatif arayışı değildi, aynı zamanda Reel Sosyalizm’in  ve Sovyetler Birliği'nin hata ve kusurlarının dışında yeni yollar da bulmaya çalıştı. Bu girişimlerden yalnızca PKK kendini öne çıkarabildi, sürdürülebilir bir güç haline gelebildi ve kendi devrimci önderlik ilkesini geliştirebildi.
Ulusal kurtuluş hareketlerinin askeri zaferleri, kapitalist sistem tarafından zapt edilmekten ve sistemin içine katılmaktan kaçınamadı. Bu kurtuluş hareketleri, modernitenin ulus-devlet modelinde ortaya çıkmış ve egemen zihniyet ve örgütlenmeye toplumsal bir alternatif sunamamıştı.
Kara Panter Partisi, Kızıl Tugaylar ve RAF'ın (Kızıl Ordu Fraksiyonu) son nesilleri gibi metropol hareketleri, çekilme alanlarının yokluğunda tecrit edilebildi ve en sonunda gizli istihbaratın ayaklanma karşıtı programlarının planlı saldırıları tarafından sabote edildi.

Neoliberalizmin İlerlemesi ve Anti-Globalleşme Hareketi

1980'lerde, Kapitalist Modernite'nin önde gelen devletleri, toplumun tüm alanlarını finans Kapitalizmi düzenine uydurmayı ve benimsemeyi amaçlayan küresel neo-liberal yönetim konseptlerini uygulamaya başladı.
Yeni bir küresel kontrol projesi olarak, Yeşil Kuşak siyaseti ve siyasal İslam'ın yaratılması - 1980'lerde bürokratizm ve muhafazakarlık içinde donmuş Sovyetler Birliği'nin kontrol altına alınması  ve çöküşünden sonra da bir küresel yeniden örgütlenme projesi olarak teşvik edildi. Gladio'nun yaratılmasıyla, özellikle Almanya, İtalya ve Türkiye'de gizli NATO ayaklanma karşıtı programları başlatıldı.
Latin Amerika'da ve başka yerlerde, karşı devrimler, askeri kampanyalar, paramiliter savaşlar yoluyla ve ajanların yardımıyla başarıldı. Kürdistan'daki kurtuluş hareketi ve Kolombiya gerillaları gibi birkaç istisna dışında, dünya çapındaki devrimci güçler savunma pozisyonuna geçti. Metropolde, sol güçler alternatifler düşünmeye ve özellikle teorik çalışma ve analiz yoluyla önceki devrimci girişimlerin hatalarını incelemeye ve aşmaya çalıştı. 
Önde gelen G8 devletleri, zirvelerde küresel hegemonya projelerini ilerletirken, karşı-zirveler (Porto Alegre Dünya Sosyal Forumu gibi) ve zirve protestolarıyla küreselleşmeye eleştirel bir hareket oluştu. Tüm girişimlere rağmen, Küreselleşme Karşıtı Hareket kalıcı bir alternatif formüle edemedi, etkili bir öz savunma sistemi geliştiremedi veya kendi protesto karakterini aşamadı.
Önemli bir deneyim Halkların Küresel Eylem ağı (PGA) ve onun örgütlenme modelidir. Zirve seferberlikleri ve perspektif tartışmaları üzerinde koordinasyon sağlamak ve anlaşmak için küresel düzeyde ulusal ve bölgesel komitelerden oluşan bir ağ oluşturuldu. Bu ağ, Avustralyalı Aborjinlerden ve Hint Komünistlerinden Avrupa anarşistlerine, Rus feministlerinden ve Kanadalı eko-aktivistlere kadar yerli topluluklardan çeşitli hareketleri bir araya getirdi. Yeni bir enternasyonalist güç oluşturma potansiyelleri nedeniyle hareket ve önde gelen aktivistler, İtalya'nın Cenova kentindeki G8 zirvesi protestolarında polis ve istihbarat teşkilatlarının yoğun saldırı ve işkencesine maruz kaldı ve bu, hareketi net bir biçim alamadan bastırdı.


Zapatista ayaklanması ve doğal toplumun dönüm noktası


Zapatista Ulusal Kurtuluş Ordusu (EZLN) 1994 Yeni Yılı'nda güneydoğu Meksika'da ayaklandığında, dünya kamuoyunun dikkatini hemen çekti. Zapatista ayaklanması, ABD, Kanada ve Meksika arasında Kuzey Amerika Serbest Ticaret Anlaşması'nın (NAFTA) yürürlüğe girdiği gün başladı. Bu sayede, hem tam egemenlik sistemine hem de neoliberal kölelik ve sömürüye karşı onur ve umut mücadelesinin sembolik gücüne kavuştu. Kırsal yerli köy topluluklarına dayanan ayaklanma, doğal toplumsallığın derin mitolojik geleneğinden ve sömürge boyunduruğu, sömürü ve soykırıma karşı süren 500 yıllık mücadeleden yararlandı. 1910-1920 Meksika Devrimi'nde Emiliano Zapata'nın mücadelesinden özellikle ilham almıştı, Zapata ezilenlerin devrimci liderliğini temsil eden bir rol modeldi.
Zapatistalar güçlerini komünal değerlerden ve doğal toplumsallığın sosyalist felsefesinden, militanların örgütlü yapısından, gerilla mücadelesinin ve milis sisteminin bir öz savunma biçimi olarak birleşiminden alırlar.
Meksika neo-liberal ve ABD uyumlu hükümetine (kötü hükümet) karşı hareket, konseylerin, belediyelerin, kadın hareketinin, eğitim ve sağlık sisteminin demokratik özerkliğini "iyi hükümet" olarak inşa etti. 1994 ayaklanmasından önce on yıl süren gizli örgütlenme ve hazırlık süreci yaşandı.
Toplumsal gerçekliğe ve mitolojik geleneklere dayalı bir düşünceden özyönetim ilkeleri geliştirildi. Bunlar, bütüncül dahil etme ve değişime, "ilerlemeyi sorgulamak" (teori ve pratiği birleştirme yöntemi olarak) ve "itaat ederek komuta etmek" (önderlik ve sorumluluk ilkesi olarak) dayalı ilkelerdi.
Zapatistaların mücadelesi, derin bir kültürel yerli mirasa ve buna karşılık gelen kimliğe dayanır, ayrıca merkezi ve emperyal uygarlık sistemine karşı geniş ulusal, bölgesel ve enternasyonel ittifaklar üzerine inşa edildi. 
"Öteki Kampanya", Meksika'yı demokratikleştirmek için ulusal bir kampanya olarak başlatıldı. Özellikle Zapatistaların medyayı, görünürlüğü ve gizliliği bir öz savunma mekanizması, ittifak aracı ve dünya çapındaki hareketlere ilham kaynağı olan stratejik bir silah olarak bilinçli ve yaratıcı bir şekilde nasıl kullandıkları öğreticidir.
2013 yılından bu yana “Küçük Okul” projesi, enternasyonalist Zapatista akademileri oluşturmak için kullanılıyor ve müttefikler için internette özerklik ve devrimci deneyim üzerine seminerler düzenleniyor.
Bu nedenle, Zapatista mücadelesi, Latin Amerika toplumları için stratejik bir rol oynamaktadır. Meksika'nın ABD karşısındaki rolü ve konumu, Türkiye'nin AB karşısındaki rolü ve konumu ve istikrarıyla kıyaslanabilir. Kıyaslanınca şiddetli olan sistemin, Zapatistaların mücadelesini, hareketin sosyal temelini hedef alan ekonomik projeler ve kontraları kullanan düşük yoğunluklu savaşlarla bastırma çabasıdır. Tüm bu çabalara rağmen, Zapatistalar direniyor ve bugün Demokratik Modernite inşası için en önemli ve önde gelen projelerden birini temsil ediyor.

İnsanlık tarihi, insanlığın yürüdüğü yolun anlatısıyken bu anlatıyı tek şerit yolda şekillendiren, insanlık muhayyilesini tutsak eden düşünceler sistematiği ve kapitalist modernite bu dergide deşifre olacak.

@menkibe0