Logo Eşitliğe Ve Özgürlüğe Yürüyüş... Eşitliğe Ve Özgürlüğe Yürüyüş...

8 Mart Tartışmalarının Işığında: Türkiye'deki Kadın Mücadelesi, Feminist Mücadele Ve Kürt Kadın Hareketi

Son yıllarda 8 Mart eylemleri; Türkiye’ki kadın hareketleri ile başlayan, LGBTİ+ hareketini içine alan ve son iki senedir sol mahalleyi de aşarak genel bir tartışma konusu oldu. Bu tartışmalar, birkaç sene evvel, feminist hareket ve kadın mücadelesi sınırları içerisinde LGBTİ+ hareketi ile ilişkilenme meselesi üzerinden açığa çıkmıştı. Bu seneki 8 Mart sürecinde ise Kürt kadın hareketinin feministlerle mücadele yoldaşlıkları ve eylem birliği sol mahalle içerisinde eleştiriler alırken birçok milliyetçi grup tarafından da hedef gösterildi.

Pandemi döneminde solun sokak hareketinin durgunluğu; Feminist Gece Yürüyüşü, 8 Mart mitingleri ve 25 Kasım eylemlerinin oldukça öne çıkmasını haliyle ciddi bir ilgi görmesini beraberinde getirdi. Bununla birlikte 2021’de başlayan Boğaziçi Direnişi, yine aynı sene İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararı alınmasına karşı örgütlenen İstanbul Sözleşmesi Kampanya Grubu’nun eylemleri, Onur Yürüyüşlerinde yaşanan polis şiddeti, işçi grevleri ve yaklaşan seçimlerle birlikte “Toplumsal Muhalefet” kavramını sıkça dile getirmeye başladık. AKP-MHP iktidar bloğuna karşı oluşan, genel ve yerel seçim süreçlerinde CHP’yi merkeze alan bu kamp ile sol-sosyalist hareketin çoğu kesimi ilişkilendi. Bu ilişkilenme doğal olarak rahatça “ana akım” diyebileceğimiz tartışmaları doğurdu. Gündemi hayli boğan bu tartışmalar genellikle “HDP’liler geliyor, HDP’den bahsediliyor, haklı mücadelemiz kriminalize ediliyor” söylemleri üzerinden ortaya atıldı. Feminist hareket o zamanlar trans-terf tartışmaları ile ilgilense de 2024’ün mart ayına geldiğimizde Kadıköy’de yapılan 8 Mart mitinginin görüntüleri benzer bir gündemi toplumun neredeyse tüm kesimlerinin katılımıyla bizlere tekrardan dayatmış oldu. 8 Mart eylemine gelen tepkiler genelde Kürt Özgürlük Hareketi’ni hedef alan ve Kürt kimliğini inkar ederek kadın mücadelesini/feminizmi topa tutan tepkiler olsa da kendi mahallemizde de bu meseleleri yeniden tartışma ve geçmiş deneyimlerimizi hatırlama ihtiyacını ortaya çıkardı. Bu yüzden tartışmayı geniş bir çerçeveden ele almak için Feminist Özne ve Kesişimsellik başlıklarına da değinerek Kürt Kadın Hareketi ile ilişkilerin güncel ve tarihsel okumasını yapmak faydalı olacaktır.

“Feminist özne kimdir?” sorusu yıllardır hepimizin içerisinde debelendiği belki de en zorlandığımız tartışmalardan biri. Kendi içerisinde; kadınlık deneyimlerini, bir sistem olarak patriyarkayı, LGBTİ+ hareketini, sosyalist feminizmi, Kuir Teoriyi ve diğer öne çıkmayan birçok başlığı, ayrımı barındırıyor. Son yıllarda ise daha önceki politik özne tartışmalarının yerini daha çok trans-terf taraflarıyla bilinen ve LGBTİ+ hareketinin öne çıktığı tartışmalar almıştı. Feministler ve LGBTİ+ hareketinin ilişkisini ele alırken aklımıza ilk gelenin “kim hangi eyleme katılacak” sorusu değil bir ortak düşman olan patriyarkanın olması bu çetrefilli meseleye sağlıklı bakmamızı sağlayacaktır. Patriyarka bir sistem olarak egemenlerle, devletle ve kapitalizmle kurduğu ilişkilerin beraberinde kadınlar ve LGBTİ+’ların mücadelesinin doğrudan hedefi. Türkiye’de patriyarkal sistemin ürettiği kadın ve LGBTİ+ düşmanlığının ana teması elbette öncelikli olarak “aile” kurumu. Kadınların hak ve özgürlüklerini kazanma mücadelesi ve feminizmin patriyarkayı tehdidi karşısında “aile” kurumu günümüz patriyarkal kapitalizminin en güçlü silahı diyebiliriz. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun geçtiğimiz ay yayınladığı rapora göre kadınlar en çok evli olduğu erkekler tarafından şiddet görüyorlar. Mart ayında öldürülen 25 kadından %52’si yani 13’ü evli olduğu erkek, 3’ü eskiden birlikte olduğu erkek, 2’si eskiden evli olduğu erkek, 2’si oğlu, 1’i babası, 1’i birlikte olduğu erkek, 1’i kardeşi, 1’i tanımadığı biri, 1’i daha önce kadını kaçıran erkek tarafından öldürülmüş. (Mart-Şubat 2024 Raporu, 2024)

 

kadincinayetlerinidurduracagiz.net 

  Benzer bir aile içi psikolojik-fiziksel şiddet sarmalına maruz kalan gruplardan diğeri ise LGBTİ+’lar. LGBTİ+’ları bir tehdit olarak gören kişilerin de ortak argümanı aileyi savunmaları. Yani, LGBTİ+’ların aile kurumunun sistemi sağlamlaştıran konumuna karşı ciddi bir tehdit olduğu düşünülüyor ve fobiyi genelde bu motivasyon besliyor. Kadınlar ve LGBTİ+’ların verdiği mücadelenin bir sistem olarak patriyarkaya karşı olduğunu en somut ve güncel örneği olan aile üzerinden ele aldıktan sonra akıllara hepimizin alışkın olduğu sorular geliyor: Peki, bu mücadeleler birbirleriyle aynı mı, bazı ortak zeminlere mi sahip? Yani, bir arada verilen bir mücadeleyi mi yoksa mücadele ittifakını mı savunmalıyız? Ben bu sorulara tam olarak net bir cevap veremiyorum fakat en azından düşünce dünyamın bir çerçevesi olması gerektiğinin kanaatindeyim. Feminizmin doğal olarak ilk akla gelen öznesi elbette kadınlar. Ataerkinin kadın-erkek rolleri üzerinde şekillendirdiği tahakküm ilişkisi sona ermeden, yani kadınlık kimliğine ihtiyaç duymadığımız bir konjonktüre kadar bunun aksini iddia etmek pek mümkün olmayacak. (Ahıska, 2011) Bu kolay cevabın ardından ise can alıcı soru geliyor: Peki, LGBTİ+’lar feminizmin öznesi midir, LGBTİ+’lar içerisinde kadın kimliğini taşımayan gruplar da feminizme dahil midir? Bu soruya cevap ararken ise karşımıza çoğunlukla transfobiyle çıkan, biyolojik cinsiyet eksenli bir kimlik karşılaştırma yöntemini değil, her iki mücadelenin ortak düşmanlara karşı verilse dahi kendi özgül dinamiklerine sahip oldukları kabulü ile yola çıkıyorum. Yani, nasıl birileri kadınların kendi özgül gündemlerinin varlığını neden olarak öne sürerek trans dışlayıcı bir tutum alıyorsa aynı şekilde LGBTİ+’ların da kendilerine özgü gündemleri ve sorunları, LGBTİ+ hareketinin kendi talepleri olduğunu unutmamak gerekiyor. Patriyarkaya ve ilişkilendiği sistemlere karşı mücadele feminizmin bir parçası olsa dahi bu iki grubun ayrı ayrı her zaman var olacağı ve kimlikler üzerinden şekilleneceğini düşünüyorum. Fakat bu LGBTİ+’ların feminizmi bir yöntem olarak kullanamayacağı, feminizmin politik öznesi haline gelemeyeceği ve tabii ki erkek-devlet şiddeti ile üretilen LGBTİ+ fobinin feminizmin gündemi olamayacağı anlamına gelmiyor.

Bu yazının konusu olmadığı için trans-terf tartışmalarına dair kısa bir çerçeve çizerek feminist özne tartışmalarını noktalamak ve esas konumuza gelmek istiyorum. Feministler hem kendi içinden hem de kendi dışından birçok mücadele hareketi ile ittifak-ortak zemin ilişkilerine sahip. LGBTİ Hareketi gibi Kürt Kadın Hareketi de bunlardan biri. Türkiyeli feministler ve Kürt kadınların eylem birliği bugün tekrardan tartışmaya açılmış olsa da hem mücadele yoldaşlığımız hem benzer tartışma deneyimleri çok daha eskiye dayanıyor.  

Türkiye’deki feminist hareket, sosyalist kadınların öncülüğü ile 80’li yıllarda eylem alanlarında kendine somut bir yer buldu. Bu öncülük; hareketin kadınların ücretli-ücretsiz emek sömürüsü ile faşizme ve erkek-devlet şiddetine karşı mücadeleyi içermesini sağladı. Yani Türkiye feminizminin ortaya çıkışı itibariyle sosyalizmle yakın ilişkileri ve militan bir karakteri vardı. Benzer dönemlerde Kürt kadınlar, ezilen Kürt kimliğinin yanında Kürdistan’daki feodal aile yapısına, kadın düşmanlığının sömürünün bir aracı olmasına ve erkek-devlet şiddetine karşı Kürt kadın kimliği bilinci ile politikleşti. Türkiye ve Kürdistan’daki kadınların ortak mücadele zemini 80’li yılların sonunda henüz günümüzdeki sağlamlığını elde etmemiş olsa da birbirleriyle temas ediyordu. Hatta bugün kimisi milliyetçi muhalif kimisi iktidar yanlısı kesimler tarafından Kürt Özgürlük Hareketi’nin öznelerini feminizmden uzaklaştırmaya yönelik verilen çaba ile bir tutmamak gerekse de benzer tartışmalar ve ayrımlar 80’li yılların sonlarında feminist hareketin içerisinde de gözlemlenebiliyordu. 1989 yılının 8 Mart mitinginde hazırladıkları açıklamaya tertip komitesi tarafından sansür uygulanan kadınlar Bağımsız Kürt Kadın Grubu adıyla bir araya geldi ve 1996 yılında feminist-kürt yayıncılığının ilk örneklerinden olan Roza isimli dergilerini çıkarmaya başladılar. (Timur, İlk feminist Kürt kadın dergisi: Roza, 2023)

 

 Bir yandan benzer dönemlerde kurulan, Kürt Özgürlük Hareketi geleneğinin önemli partilerinden HADEP içerisinde de kadın toplantıları düzenlenmeye başlanmıştı. Hatta 2000 yılında düzenlenen parti kongresi ile partinin kadın kollarının kurulmasına karar verildi ve kadın kotası zorunluluğu parti tüzüğüne eklendi. Böylece Kürt Özgürlük Hareketi içerisinde kadınların özgün ve özerk örgütlenmesi ilke olarak belirlendi. (Kışanak, 2018) Türkiyeli feministler de ortak mücadele zemininin önemli adımlarından birini doksanlı yıllarda Kürt kimliğini inkar eden devlet politikalarına karşı atmıştı. Yaşanan insan hakları ihlallerine karşı başlatılan Arkadaşıma Dokunma Kampanyası ile “Biz Kürt olmayan kadınlar, nüfus kâğıtlarımızın bize verdiği ayrıcalıktan utanç duyuyoruz” açıklaması yapan ve savaşa, ırkçılığa ve milliyetçiliğe karşı bir araya gelen Türkiyeli feministler kendi ayrıcalıklı kimlikleriyle yüzleşiyor bir yandan da Türk kesiminden ses çıkmasını sağlamak istiyorlardı. (Günaysu, 2014) 1996 yılında ise ilk Barış İçin Kadın Girişimi kuruldu. İHD’li kadınlar, feministler, bağımsız kadınlar ve Diyarbakır Demokrasi Plartformu’ndan gelen kadınlar toplantılarda bir araya geldiler ve forumlar düzenlediler. Savaşta kadınlık durumu, göç, ekonomi, sağlık, eğitim, şiddet vb. birçok tartışma başlığı birlikte tartışıldı. Fakat girişim toplantılarla sınırlı kaldı ve düzenli eylemlilik sağlayamadı. İlk Barış İçin Kadın Girişimi’nden on iki yıl sonra, 2009 yılında yeniden Barış İçin Kadın Girişimi kuruldu. Feministler, savaşa ve devlet şiddetine karşı mücadele eden kadınların gözaltına alınmasının ardından tüm Türkiyeli kadınları barış mücadelesine davet ederek bir araya geldiler. “Kadın olmadan barış olmaz” diyerek savaşın kadınlar üzerindeki etkilerini, erkek cinselliğinin bir silah olarak kullanılmasını, savaşın getirdiği yoksulluğu ve birçok farklı konuyu ele aldıkları bir deklarasyon yayınladılar. (Barış İçin Kadın Girişimi, 2009) Bu yıllarda barış talebi, Kürt kimliklerinden dolayı ayrıca ezilen kadınların mücadelesi ile Türkiyeli feministlerin mücadelesinin ortak zeminini sağlamlaştıran oldukça önemli bir etken oldu.

bianet.org

Feministler, Kürt kadın hareketi ve LGBTİ+ hareketi ile beraber diğer toplumsal mücadelelerle de hep temasta ve ilişkili oldular. Bu doğrultuda; genelde “kesişimsellik” ve “kapsayıcı feminizm” kavramları üzerinden gelişen tartışmalarından bahsedebiliriz. Kesişimsellik kavramı ilk olarak Kimberle Crenshaw tarafından ortaya atıldı. Kimberle Crenshaw bu kavram ile siyah kadınların maruz kaldığı özgül ayrımcılıklara dikkat çekti. Crenshaw’a göre ırk ve cinsiyet birbirleri ile ayrı olarak ele alındığı takdirde siyah kadınların ezilen iki farklı kimliklerinin kesiştiği özgül ayrımcılık görünmez hale geliyor. Aynı zamanda kesişimsellik ırk, cinsiyet, cinsel yönelim ve sınıf temelli tahakküm biçimleri de ele alınarak feminist hareketler arasında sıkça tartışılıyor. Türkiye’de yapılan benzer tartışmalarda Kürt kadınların ve LGBTİ+’ların deneyimleri öne çıkıyor. (Kocadot, 2021) Yani patriyarka ve kapitalizmin birbirlerini güçlendirdiği sistem farklı kimlikleri farklı noktalardan tahakküm altına alıyor ve sömürü düzenini sürdürüyor olsa bile ortak düşmanlara karşı verdikleri mücadele kesişebiliyor veya kapsayıcı hale getirilebiliyor.

Türkiyeli feministler; sınıf hareketleriyle, sosyalist kadınlarla, LGBTİ+’larla ve Kürt Özgürlük Hareketi ile dayanışma içerisinde mücadele etmeyi tercih ediyor. Patriyarkanın erkek-devlet şiddeti ile karşı karşıya getirdiği bu gruplar feminist dayanışma veya kadın dayanışması zemininde bir araya geliyorlar. Günümüzde 8 Mart Kadın Platformları’nın mitingleri, Kadınlar Birlikte Güçlü Platformu, Feminist Gece Yürüyüşü gibi eylem birlikleri hala bağımsız kadınların, sol-sosyalist kurumların ve kadın örgütlerinin katılımı ile bir arada düzenleniyor. Patriyarkaya, sömürüye, kapitalizme, faşizme, erkek şiddetine, heteroseksizme ve LGBTİ+ fobiye karşı mücadele örgütleniyor. Tüm kimlikler üzerindeki tahakkümü ve sömürüyü reddeden bir hat izleniyor. Yani, yazının başlarına dönecek olursak kitleselleşmesi ile birlikte ana akım hale gelen, kendisine toplumsal muhalefetin geniş kesimlerinden ilgi bulan feminist/kadın hareketleri kimi zaman transfobik kimi zaman ırkçı-milliyetçi histeriler ile eleştiriliyor ve linçe maruz kalıyor olsa da ortak mücadele, ittifak, dayanışma zeminleri bir şekilde kurulmaya devam ediyor. AKP-MHP iktidar bloğunun baskısına, erkek-devlet şiddetine, patriyarkaya, kapitalizme ve heteroseksizme hedef olan farklı kimliklerdeki kadınlar, LGBTİ+’lar ve feministler mücadelelerinin kendi özgül talepleriyle birlikte kesişim alanlarını sahiplenerek direnmeye devam ediyor

Kendi adıma Türkiyeli bir feminist olarak Kürt kadınlarının nezdinde Kürdistan’da ve dünyanın her yerinde mücadele eden kadınları ve mücadele ortaklarını selamlıyor, yayın hayatına yeni başlayan Menkıbe  Dergisi’ndeki ilk yazımda bu meseleleri ele aldığım için mutluluk duyuyorum.

Jin, Jiyan, Azadi!

Kadın, Yaşam, Özgürlük!

 

KAYNAKÇA:

1. Ahıska, M. Sirman, N. Savran, G., (2011). F”eminizmin Öznesi Kimdir?” Amargi.

2. Barış İçin Kadın Girişimi, (2009). Sosyalist Feminist Kolektif, (https://www.sosyalistfeministkolektif.org/kampanyalar/parcas-olduklar-m-z/baris-icin-kadin-girisimi/)

3. Günaysu, A., (2014). “Savaşa, Milliyetçiliğe, Irkçılığa Karşı: Arkadaşıma Dokunma!” Bianet, https://bianet.org/bianet/insan-haklari/160975-savasa-milliyetcilige-irkcila-karsi-arkadasima-dokunma

4. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu Mart-Şubat Raporu (2024)

URL: https://kadincinayetlerinidurduracagiz.net/veriler/3103/kadin-cinayetlerini-durduracagiz-mart-subat-2024-raporu

5.Kışanak, G., (2018). “Kürt Siyasetinin Mor Rengi, Dipnot Yayınları, Ankara.

6.Kocadot, B., (2021). “Kesişimsellik” Feminist Bellek, https://feministbellek.org/kesisimsellik/

7. Timur, H., (2023). “İlk feminist Kürt kadın dergisi: Roza” Jin Dergi, https://jindergi.com/detay/ilk-feminist-kurt-kadin-dergisi-roza/

İnsanlık tarihi, insanlığın yürüdüğü yolun anlatısıyken bu anlatıyı tek şerit yolda şekillendiren, insanlık muhayyilesini tutsak eden düşünceler sistematiği ve kapitalist modernite bu dergide deşifre olacak.

@menkibe0