Giriş: İslam ve Solun Kesişim Kümesi
İslam ve sosyalizm kelimeleri, asırlardır ayrık kümelerde yer almış gibi gösterilse de bu iki düşüncenin temelinde insanlık onuru, eşitliği ve adaleti öne çıkardığı görülür. Sol fikriyat, yıllardır ezilen sınıfların ve halkların özgürlüğünü, sömürü çarklarının yok olmasını ve emeğin yüceliğini savunmuştur. İslam da özellikle Kur’an’da belirtilen ilkelerde, adaleti, eşitliği, paylaşımı ve zalime karşı mücadeleyi emreder. Bu yüzden, bu iki kümenin kesişim kümesi, yeni bir siyasal ve toplumsal inanışın inşasına katkı sunacaktır¹.
Bu yazıda, İslam’ın ana kaynaklarına, tarihselliğine ve modern yorumlarına dayanarak, sosyalist düşünceyle nasıl bir sentez kurulabileceğini anlatmak amaçlanmaktadır. Bu konunun yanı sıra, Kürt Özgürlük Hareketi’nin İslam’la kurmaya çalıştığı kendine has ilişki biçimi aracılığıyla, demokratik İslam ve İslami sosyalizm arasında kurulan paralel düşüncelere değinilecek, günümüz seküler sol görüşlerin dar sınırlarını dönüştüren yeni bir düşünce imkânı aralanacaktır.
Kur’an’da Adalet, Mülkiyet ve Emek Ayetleri
Kur’an’da en çok değinilen temel ilkelerden biri adalettir. Adalet, sadece şahsi bir erdem değil; toplumsal düzenin üzerine kurulması zorunlu bir ilkedir. "Şüphesiz Allah adaleti, ihsanı ve yakınlara yardım etmeyi emreder; hayâsızlığı, fenalığı ve azgınlığı yasaklar. Düşünesiniz diye size öğüt verir." (Nahl, 16/90). Bu ayet, İslam’ın hem bireysel hem toplumsal düzeyde bir adalet sistemi istediğini açıkça ortaya koyar².
Mülkiyet meselesine gelince, Kur’an’da malın ve mülkün asıl sahibinin Allah olduğu birçok yerde değinilmiştir: "Göklerde ve yerde ne varsa Allah’ındır." (Bakara, 2/284). Bu, insanın mutlak mal sahibi olmadığını, insanın yalnızca emanetçi olduğunu belirtir.
Mülk biriktirmeye değil, onu paylaşmaya teşvik edicidir: "Altın ve gümüşü biriktirip Allah yolunda harcamayanları acı bir azapla müjdele!" (Tevbe, 9/34).
Kur’an, emeğin kutsiyetini de vurgular: "İnsan için ancak çalıştığı vardır." (Necm, 53/39). Faiz yasaktır, para kazanma yollarının helal ve adaletli olması farz kılınmıştır³. Bu yaklaşım, kapitalist dünya düzeninin temelleri olan faiz, spekülasyon ve mal birikimi üzerinden para kazanmayı keskin söylemlerle yasaklar ve reddeder.
Sosyalist düşünce, emeğin bazı sınıflar tarafından sömürülmediği, sınıfsız ve eşitlikçi bir toplum yapısı hayal eder. Bu görüş, İslam’ın adalet ve paylaşım ilkeleriyle son derece paraleldir. Kur’an’da geçen "ki o (servet), içinizden sadece zenginler arasında dolaşan bir servet olmasın" (Haşr, 59/7) ayeti, servet toplanmasına karşı açık tehdittir. Bu, sosyalistlerin de savunduğu gelir dağılımı adaletine paraleldir.
İslam’da da mal ve mülk, kullanım hakkına dayalıdır; servet üzerinde sonsuz yönetim hakkına değil, gereksinimler kadar bir hak söz konusudur. Sosyalizmdeki üretim organlarının kamusal denetimi, İslam’da “kamu yararı” konusuyla eş değerdir. Maalesef bu paralellik, her zaman pratikte karşılık bulamamıştır. Sol kesimin İslam’a mesafesi kadar, muhafazakâr yapının da sol fikirlere karşı olan fobisi, bu sentezi geciktirmiştir.
Cinsiyet Eşitliği: Kuran ve Demokratik İslam
Demokratik İslam fikriyatı, cinsiyetlere biçilmiş rolleri tarihsel geleneğin ötesinde, Kur’an’ın temeline ve adalet ilkesine dayandırarak yeniden yorumlama uğraşındadır. İslam’ın ilk yıllarındaki toplumsal devrimi değerlendirirken kadının özgürleştirici rolünü vurgulamadan geçemeyiz: “İslam’ın kadın anlayışı, onu ne erkeğin eğlencesi yapan Batılı anlayışa ne de tamamen yok sayan geleneksel bakışa benzer. Kadın, bilinçli bir varlık olarak tarihi sorumluluk taşır.” İslam’a göre kadın, toplumun entelektüel ve siyasal gelişiminde asli bir aktördür; onun edilgen değil etken konumunda olması, İslam’ın devrimci ruhuyla bağdaşır.
Kur’an’da kadın ile erkeğin yaratılışı konusunda da eşitlikçi bir dil yapısı dikkat çeker: “Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan Rabbinizden sakının…” (Nisâ, 4/1). Bu ayet, kadının erkeğin arkasından ya da ona hizmet etmek için yaratıldığı şeklindeki ataerkil ve cahiliye döneminden kalan, devrime boyun eğmesine rağmen eski adetlerinden vazgeçmeyen, kadını bir sömürge olarak gören anlatılara karşı açık bir reddiyedir. Ayrıca, Ahzâb 35. ayetinde kadın ve erkek müminlerin aynı erdemlerle yüceltilmesi, bireysel sorumluluk ve ödül anlayışı açısından mutlak bir eşitlik durumu olduğunu gösterir.
Kur’an’da kadın ve erkeğin toplumsal dayanışmasını ifade eden şu ayet de dikkat çekicidir: “Mümin erkekler ve mümin kadınlar birbirlerinin velileridir; iyiliği emreder, kötülükten sakındırırlar…” (Tevbe, 9/71). Buradaki veli kelimesi yalnızca korumayı değil, aynı zamanda siyasal ve toplumsal ortaklığı da içerir, dolayısıyla kadını da yönetim ortağı yapar.
Demokratik İslam, kadının toplumsal alanda geri planda bırakılmasına değil, onun tüm doğal haklarıyla birlikte tarih sahnesindeki yerine tekrardan dönmesine dayanır. Kur’an’ın adalet anlayışı (Nahl, 90) ve zulmü yasaklayan temel ilkesi, cinsiyet eşitliğini ve kadının toplumun her alanında olmasını engelleyen her türlü yapının karşısında direnişi ve isyanı gerektirir. Bu hem Kur’an’ın ruhuna hem de İslam’ın özgürleştirici özüne sadık kalmanın bir yoludur.
Not: bu tarz konularda eleştirilerin hedefinde olan birçok ayet bulunmakta ancak bunları İslam’a yöneltilen genel eleştirilere cevap konulu ayrı bir yazıda ele alıp cevaplamak bu yazının içeriğinde sapma olmaması hususunda daha uygundur.
İslam'ın Erken Tarihinde Toplumsal Durum ve Yönetim
Hz. Muhammed'in Medine’de oluşturduğu/dönüştürdüğü toplum, toplumsal dayanışma ve adaletin net bir delilidir. Medine Vesikası, Müslümanlarla Yahudiler arasında imzalanmış çok hukuklu bir toplum sözleşmesidir. Mülkiyet anlayışı, toplumsal faydayı önceleyen bir anlayışla oluşturulmuştur. Ganimetlerin beşte biri kamuya, geri kalanı ise ihtiyaç sahiplerine dağıtılmıştır (Enfal, 8/41).
Hz. Ömer’in yönetim döneminde toprak reformu yapılmış; kazanılan topraklar bireylere değil, devlete yani topluma bırakılmıştır⁴. Bu işleyiş, bugün kamusal mülkiyet olarak nitelendirdiğimiz sistemin önceki örneklerinden biridir. Her ne kadar sosyalizm gibi kavramlara asırlarca uzak olunsa da sosyalist görüşe paralel birçok uygulama açıkça görünmektedir.
Sistem İçi Dindarlık Eleştirisi
Din, mevcut durumu meşrulaştıran bir araç değil; toplumu dönüştüren bir güçtür⁵. İktidarların kurumsallaştırdığı dindarlığa karşı, halkın ve ezilenlerin İslam’ı savunulmalıdır. İslam sanılanın aksine bağnaz ve sınıfsal bir din değil devrimci, eşitlikçi ve özgürlükçüdür.
Günümüzde İslam, birçok coğrafyada yöneten sınıfların araçsallaştırdığı bir ideolojiye ve sömürü aracına dönüşmüş durumda. Cami minberlerinde yapılan sözde vaaz gerçekte sistem propagandaları, mevcut düzeni meşrulaştırmak için kullanılır hale gelmiştir ve bu sebeple camiler Allah’ın evi olmaktan çıkarılıp o dönemin ve yerin tağutunun propaganda ve manipülasyon yeri olmuştur. Bunların yanı sıra faizle çalışan bankalara “dini” isimler verilmesi, kapitalizmin dayattığı tüketme kültürünün dindar kimliklerle reklamının yapılması bu yozlaşmanın dışavurumudur.
Oysa Kur’an, sadece sabredenleri değil; zalime karşı duranları da över: "Zulmedenlere meyletmeyin, yoksa size ateş dokunur" (Hud, 11/113). Bu yüzden, gerçek İslam ile kapitalist dindarlık arasında uzlaşmaz bir çatışma vardır.
Kürt Özgürlük Hareketi: Demokratik İslam ve İslami Sosyalizm
Kürt Özgürlük Hareketi’nin dinlere ve özellikle İslam’a bakış açısı, Türkiye solunun klasik laiklik fikriyatından ayrılır. Sayın Abdullah Öcalan’ın "Demokratik İslam" yorumu, İslam’ın ilk dönemindeki toplumsal adaletin ruhunu tekrardan yorumlamaya dayanır⁷. Bu yaklaşım, halkın değerlerini kesin bir şekilde reddetmemiş aksine toplumla yakın temas kurup, İslam’ın ahlaki ve toplumsal değerlerini sol bir sentezle bütünleştirmeyi hedeflemiştir.
Hareket, dinin toplumdaki yerini ve önemini kabul eder; onu reddetmek ve dışlamak yerine, toplumcu bir yoruma dönüştürmeye çalışır. Bu yönüyle Ali Şerîatî’nin çizgisine yaklaşır. Kürdistan halklarının dini hassasiyetlerini görmezden gelmeyen bu çizgi, sol siyasetin dinle barışmasının gerekliliğini, hatta birlikte yeniden üretilebileceğini vurgulamaktadır.
Demokratik İslam: Bir Toplum Hayali
Demokratik İslam, İslam’ın eşitlik, mülk paylaşımı ve adalet ilkeleriyle sosyalizmin sınıfsız toplum idealinin senteziyle doğar. Bu, ne seküler solun İslam ve din fobikliğine, ne de geleneksel İslamcılığın kapitalist sistem ve sömürü yanlısı anlayışına yakındır. Bu, üçüncü bir yolun temelinin inşasıdır.
Bu tasavvurda cami hem ibadet yeri hem de komün meclisidir. Zekât, sadece şahsi sadaka değil; kamuda yeniden bir paylaşım ve dağıtım aracıdır. Kur’an, sadece anlamadan okunacak ve evlerdeki rafların en üstüne konup tozlanacak bir kitap değil; sosyal adaleti tesis edecek bir hayat rehberidir.
Sonuç: Yeni Bir Tavır, Yeni Bir Yol
İslam ve sosyalizm, yeryüzünde adaleti sağlamak isteyen iki yoldur. Biri vahiyden, diğeri tarihsel analizden beslenir. Değişik yollardan tek hedefe ulaşmaya çalışırlar: zulmün karşısında mücadele verilmesi ve ortadan kaldırılması, emeğin kutsiyeti, eşitliğin sağlanması…
Bugün, bu iki geleneği birleştiren yeni bir dil inşa etme zorunluluğundayız. Ne dinin araçsallaştırıldığı hacı, hoca, şeyhlerin aracı haline getirilip tanrıdan medet bekleyen modern putperest bir muhafazakârlığa, ne de toplumun değerlerinin hiçe sayıldığı elitist bir solculuğa mahkûmuz.
Demokratik İslam, sadece teorik bir fikir değil; insanlığın vicdanı için bir zorunluluktur. Ve bu vicdan, Kur’an’ın adalet çağrısıyla, emekçinin haykırışıyla, halkların görkemli direnişiyle şekillenmelidir.
KAYNAKÇA
¹ Şeriati, 1984; Eliaçık, 2012.
² Kur’an-ı Kerim, Nahl 16/90.
³ Necm 53/39; Tevbe 9/34.
⁴ Ömer dönemine dair uygulamalar için bkz. Eliaçık, 2010.
⁵ Şeriati, 1984; 2000.
⁷ Öcalan, 2011; 2012.
İnsanlık tarihi, insanlığın yürüdüğü yolun anlatısıyken bu anlatıyı tek şerit yolda şekillendiren, insanlık muhayyilesini tutsak eden düşünceler sistematiği ve kapitalist modernite bu dergide deşifre olacak.