Logo Eşitliğe Ve Özgürlüğe Yürüyüş... Eşitliğe Ve Özgürlüğe Yürüyüş...

DEVRİM TOPLUMA KAYBETTİRİLENLERİ YENİDEN KAZANDIRMA EYLEMİDİR!

Uygarlık kendi öz çıkar güçleri için yeni bir düzen veya devrim iken, karşıt güçler için yıkım ve karşı devrimdir. Benim için devrimin anlamı, uygarlık sisteminin sürekli olan ve uygulamalarını daralttığı ahlaki politik ve demokratik toplumun yeniden ve daha geliştirilmiş olarak bu niteliklerini kazanmasıdır.

-Ali Fırat

 

Devrim kavramı ideolojik-politik, bilimsel ve felsefi akım açısından farklı farklı anlamlar içerse de en genel biçimiyle toplumsal, ekonomik ve siyasal yapıda kısa sürede gerçekleşen köklü değişiklik anlamında tanımlanmaktadır. Devrim kavramına esas yönünü veren belirleyici öğe ise istisnasız tüm tanımlamalarında yer bulan değişim kavramıdır. Devrimler, halkların ya da toplumların değişim umudunun bir ürünü olarak açığa çıkar ve bu değişim arzusunun özelliklerine göre anlam ve biçim kazanırlar.  Bu nedenle her devrim, aynı zamanda yeni bir paradigma, yeni bir yapısal ve anlamsal ilişki, yeni bir yaşam ve düzen yaratmayı amaçlar. Devrimlerde kendinden öncekini yok etme temel bir yöntem olarak belirginlik kazanır. Devlet ve iktidar aygıtını ele geçirme, dolayısıyla iktidarlaşma ve devletleşme, adeta devrimlerin olmazsa olmazı haline getirilmiştir.

Toplumu özgürleştirme iddiasındaki birçok sosyalist mücadelenin, devrimle birlikte kısa bir sürede amacına ters bir istikamette yol almaya başlaması, devrim olgusuna devlet ve iktidarın içerimlenmesiyle yakından ilişkilidir. Yakın tarih, bu konuda amacına ters düşmüş çok sayıda devrimin enkazıyla doludur. Devrimci hareketlerin son 200 yıllık deneyimlerinin başarısızlıkla sonuçlanmasının temelinde de devlet ve iktidar aygıtlarının rolü belirleyicidir. Ulusal kurtuluş hareketlerinin başarılı olmaması veya kısa sürede yozlaşmaları da yine demokratik siyaseti ve konfederal örgütlenmeyi esas almak yerine ulus-devleti daha devrimci saymalarından kaynaklanmıştır. Ortaya çıkan sonuç, hiçbir yanılgıya yer tanımayacak kadar açıktır: "Devrimler ancak anti-merkeziyetçi ve anti-iktidarcı olduklarında demokrasiye, eşit ve özgür bir topluma hizmet edebilirler." Bu nedenle toplumsal devrimler kapitalist modernitenin kalıplarına göre değil, kendi tarihsel değerlerine uygun olarak ve güncel bilimle bütünleşik bir gelişme stratejisi izlemelidirler. Çünkü gerçek manada devrim, toplumun kendi tarihsel değerlerine uygun olarak bilgiyi ve gücü örgütlemesi, harekete geçirmesi eylemidir.

Demokratik modernite, bu anlamda iktidar ve devlet dışı bir devrim perspektifine sahiptir; onun devrim tanımında devlet ve iktidar tarzı köleleştirici yapılanmalara yer yoktur. Bunun yanı sıra devrimlerin toplumu yeniden şekillendirme-yaratma eylemi olarak yorumlanmasını da reddeder. Çünkü bu içerikteki tanımlamalar Tanrıcılık anlayışının bir ürünü ve sonucudurlar. Devrimlerin görevi projelendirdikleri herhangi bir toplum modelini yaratmak, sosyal mühendislik yapmak değildir. Bu içerikteki yaklaşımlar, sahip oldukları ideolojik muhtevasının gereği özünde yeni sermaye ve iktidar tekerlerini oluşturma operasyonları olarak yaşam bulurlar. Toplumun tanrısal yaratımcılığa ihtiyacı yoktur; toplumun ihtiyacını duyduğu şey, toplumun ahlaki ve politik işlevini yerine getirmesini engelleyen unsurla mücadele olmalıdır. Bu nedenle devrimler, demokratik modernite açısından ancak toplumun ahlaki ve politik işlevini özgürce sindirmesi ve yerine getirmesi katı bir biçimde engellendiği zaman başvurulacak toplumsal eylem biçimleridir. Devrimler yeni toplumlar, uluslar ve devletler yaratmak için değil ancak ahlaki ve politik toplumu özgürce işlevine kavuşturmak için geliştirildiğinde toplumca meşru kabul edilebilir ve kabul edilmelidir. Ahlaki-politik dokuya ve meşru yollara dayanmayan toplumsal değişimleri, toplumun doğal evrimi olarak görmek yanıltıcıdır. Toplumlar yaratılmaz, yaşanır.

Toplumun demokratik siyaset yapma olanaklarından ve ahlaktan yoksun bırakıldığı yerde devrim sorunu elbette ki bu temel niteliklerin yeniden kazanılması sorunudur. Sorun bu temelde konulunca, haliyle siyasi program, stratejik ve taktik mevzilenmeler, doğru pratik adımlar da buna göre belirlenecek ve bilinen İslami, milliyetçi ve reel sosyalist devrim anlayışlarından farklı bir devrim zihniyeti şekillenecektir. Demokratik modernitenin devrim anlayışı çoklu ve çok biçimlidir. Kapitalist modernitenin ideolojik hegemonyasından ve yaşam tarzından kurtulma devrimi olması itibariyle bir zihniyet ve yaşam tarzı devrimidir. Kadının mülkleştirilme ve cinsel nesne haline getirilerek sömürülme durumundan çıkması, özgürleşmesi eylemi olarak bir kadın devrimidir. Ulus-devletlerinin baskısı altında varlığı inkar edilip gelişmeleri engellenmiş, soykırımdan geçirilmiş kültür ve kimliklere özerk ve özgür yaşam yolu açması itibariyle de bir kültür ve kimlik devrimidir. Kapitalist saldırganlık altında tahribata, bozuma uğratılmış toplumsal ilişkilerin yeniden kurulması açısından toplumsal ilişkileri yeniden inşa devrimidir. Gençliği gerontokrasinin gölgesinden çıkararak devrimin öncü gücü ve kadınla birlikte temel inşacısı konumuna getirmesiyle bir gençlik devrimidir. Kadınlar ve gençler kadar çocukları da kapsaması, iktidar ve devlet dışında kendi toplumsal öz değerleri doğrultusunda yetişme ve eğitim görme imkânı yaratmasıyla da bir çocuk devrimidir. Burada devrim hiçbir şeyi yeniden yaratmaz; var olan ancak tarihsel gelişim sürecinin bir evresinde uygarlık güçlerinin müdahalesi sonucu akamete uğratılmış olan öz değerleri doğrultusunda yeniden inşasına, kurulmasına yardımcı olur. Buna göre devrim, toplumun kendisine kaybettirilenleri yeniden kazanma ahlakı ve eylemidir.

Demokratik modernite paradigması, devrimlerin dönüşümdeki rolünü de genellikle abartılı görür ve bunun kaynağında rolün yanlış çözümlenmesinin yattığını belirtir. "Temel dönüşümleri devrimler değil, sistem farklılıkları gerçekleştirir. Dönüşümler ancak dahil oldukları sistem içinde anlamlı değişikliklere yol açabilirler" tezini ortaya atar. Bu tarz yaklaşım, bir taraftan bizleri devrimlere abartılı anlamlar yüklemekten alıkoyarken, diğer taraftan sistem analizleri temelinde daha gerçekçi ve bütünlüklü bir kavrayışa yönelmemizi sağlar. Uygarlıkçı modernist sistemlerle tarihsel toplumcu sistem arayışları arasında geçen mücadeleyi kavramak, devrimlerin ve devrimcilerin oynayabileceği gerçek rolü belirlemek açısından önemlidir. Ali Fırat buna devrimci kahramanlık eylemlerini de dahil eder:

Devrimci kahramanlık ahlaki ve politik topluma yaptığı katkılarla anlam bulmalıdır. Bu anlamı taşımayan her tür eylem, çapı ve süresi ne olursa olsun, devrimci toplum kahramanlığı olarak tanımlanamaz. Toplumda bireylerin rolünü olumlu anlamda belirleyen, ahlaki ve politik toplumun gelişimindeki katkılarıdır.

Ahlaki ve politik doku ve organların çalışması kadar toplumu özgürleştiren, özgür tutan başka bir belirleyici dinamik söz konusu olmadığına göre, devrimlerin ve devrimci kahramanların rolü de ahlaki ve politik topluma yaptıkları katkı oranında belirlenmelidir.

Demokratik modernitede yaşam alışkanlığı bir bütündür. Bu nedenle devrim sorununu yaşam ve eylem bütünlüğü içerisinde ele alır. Devrimci için devrim öncesi ve sonrası biçiminde değerlendirilebilecek farklı yaşam biçimleri yoktur. Eylem insanı olmayı teorik yaşamına, söylem ve eylemine yansıtmayan kişiye devrimci denmez. Böyle bir fikir-zikir-eylem bütünlüğü sergilemeyenlerin devrimci militanca bir yaşamı olamaz. Nasıl ki toplumun sorunları açık bir bütünlük arz ediyorsa, devrimin ve devrimcinin de tüm söylemleri ve eylemlerinde siyasi programı, strateji ve taktik planlamayı iç içe geliştirmeleri ve uygulamaları gerekir. Teori ve pratik arasında kopukluk, parçalılık, kesintililik, güç getirememe vb. türden haller devrimci militanlığın değil, devrimcileşmemiş ve militanlaşmamış, iddia yitimi yetmez kişiliğe ait hallerdir. Kuşkusuz, "Devrimcilik zor bir iştir, ancak zor olduğu kadar da özgürlüğü ve toplumsallığı yaratma mücadelesindeki en değerli ve anlamlı iştir. Bu nedenle her şeyden önce tutku düzeyinde inşasına giriştiği ahlaki, politik ve demokratik topluma bağlanmayı, mülk olmayı ve mülk edinmeyi amaç edinmiş sahte yaşam alışkanlıklarından keskin bir kopuşu gerektirir." Zira devrimci insan, dava insanıdır. Tek başına kalsa da hayatla meselesi olan insandır. Dolayısıyla hayatı ciddiye almak ve hakikate bağlı yaşamak, onun için bir varoluş gerekçesidir. İçerikten yoktun bir biçimselliğe zamandan kopuk bir yüzeyselliğe takılıp kendini bırakmayı, bencilliği ve sahteliği yaşamaktansa zamanı kendi oluşunun eylemi haline dönüştürerek var olmayı tercih etmek onun en ayırt edici özelliğidir. Bu özellik olmaksızın varlığın kendi olma bilinciyle duygu ve düşünce gücünü iradeleştirmesi mümkün olmaz.

Bu anlamda demokratik modernite devrimini, kapitalist sömürgeci anlayışın sevgiyi katletme ve sevgisizliği geliştirme pratiğine karşı yöneltilmiş bir sevgi ve eylemi, sevgiyi yeniden var etme devrimi olarak değerlendirmek isabetli olacaktır. Demokratik modernite devrimi gerçek bir sevgi devrimidir. İnsanın en insan olan yanını, yani özgürlüğünü esas alması ve özgürlüğü tüm toplumlar bakımından yaşanılması gereken varoluşsal bir süreç olarak değerlendirilmesi bunun en açık göstergesidir. Devrimci militanı mücadeleye ve devrime yönelten de bu güçlü eşitlik, demokrasi ve özgür insanlık sevgisidir. Ernesto Che Guevara’ya "Alay konusu olsam da söyleyeceğim, gerçek devrimcinin kılavuzu güçlü sevgi duygularıdır. Bu niteliği taşımayan gerçek bir devrimci düşünmek imkansızdır" sözlerini söyleten de bu sevgiden başka bir şey değildir. Karl Jaspers’ın "İnsan ilişkilerinin kaynağında, insan vicdanının derinlerinde sesi hiç bastırılamayan evrensel bir yürek çarpıyor, kulağı sağır olmayanlar için: Mücrimin saldırısı, küstahlığı karşısında ya da fiziksel varoluşu tehdit eden yaşama şartlarında ya mazlumla birlikte yaşamayı kabul edersin ya da onunla birlikte ölmeyi" tarzında ortaya koyduğu çağrı da aynı sevginin dışa vurumu ve devrimci militanın evrensel yüreğine vurgu yapan bir sestir. Devrimciliği "marifet ve hakikat sahibi militanın toplumunu savunma bilinci ahlakı ve eylemi" olarak tanımlayan Ali Fırat, bu seslere insan ilişkilerinde sevginin yeniden tesis edilmesi anlamına gelen demokratik ulus çözümü ile en güç ve büyük katkıyı yapar. Devrimciliği sevgiyle özdeş bir ilişki içerisinde ele alınması, en değerli toplumsal görev ve özgürleştirici eylem, iş ve emek olarak nitelendirilmesi de yine kaynağını buradan almaktadır. "Toplumumuza, yaşama yönelik sevgi yoğunluğunuz ne ise, devrimcilik yapma arzunuz da buna göre gelişir. Bizi daha çok devrimcilik yapmaya zorlayan şey, bu gerçeklikten başka bir şey değildir" derken de devrimci militan ve sevgi ilişkisinin özgürleştirici, inşa edici ve kurucu niteliğine işaret eder.

Hakkında hüküm verilmiş bir insan olarak devrimci militanın varlık sebebi devrim yapmaktır. Devrimcinin tek bir ilgi alanı, tek bir düşünce ve tek bir tutkusu vardır, o da devrimdir. Devrim, devrimcinin kendini yeniden kurduğu, kolektif zekâ ve enerji haline gelerek alışkanlık kazandığı dinamik bir süreçtir. Devrimci süreç devrimcinin oyun kurucu ve oyun bozucu özelliğiyle devinim kazandığından, devrimci aynı zamanda ve özellikle stratejik düşünen ve stratejik hareket eden bir militandır. Bu nedenle demokratik modernite, devrimi bir sevgi eylemi olarak tanımlarken militanı duygu ağırlıklı yaklaşımlardan, "duygu devrimciliğinin" tuzaklarına düşmemesi için uyarır. Hakkında hüküm verilmiş devrimci militan, basit yaşam alışkanlıklarını kapılmış bir insan gibi değil, bir devrimci gibi yaşar. Peki bir devrimci gibi yaşamak ne demektir? Tepeden tırnağa ilgi ve duyarlılık, uyanıklık ve akışkanlık kesilmek demektir. Yaşamı iddiasız ve iradesiz ele almamak, emeksiz ve çaresiz karşılamamaktır. En amansız anlarda dahi düşünceden kopmamak; zamanı sabrın ve zekanın keskin öngörüsüyle, keskin vuruş tarzıyla kendine mal edebilmektir. Yaşam tutkusu ve coşkusu aşk derecesinde olmak; kendini amaçsız ve hedefsiz tanımlamamaktır. Duygularına yenik düşmüş, soğukkanlılığını yitirmiş, akıl ve mantık gücü zayıflamış insan, iddia ve iradeyle işlenmiş devrimci militan yaşama güç getiremez. Yenilgili, hep vurulan konumda bulunan devrimciliğin temelinde başta duygularına yenik düşmüş devrimcilik vardır. Böyle bir devrimcilik ile devrim yapılamayacağı açıktır. O halde daha çok devrimcilik ama gerçek anlamda devrimcilik yapmaya ihtiyacımız var.

Devrimcilik yapmadan yaşayamayız; çünkü devrimci yaşamın olmadığı yerde, önümüzde sadece biyolojik yaşam kalır. Biyolojik yaşam tercihi ise, kaçınılmaz bir biçimde bizi faşizme, faşist yaşam anlayışına götürür. Çünkü tek başına biyolojik yaşam faşizm üretir. Faşizm, sahte ve kof bireysellikler dünyasıdır. O dünyada adalet ve özgürlük, topluma karşı sevgi ve tarihsel sorumluluk yoktur. Küçük insanların maddiyata boğulmuş küçük çıkarlar dünyası vardır. Hiçbir gerçek insani değer taşımayan böyle bir ruhsuzluğu biz yaşamayacağımıza göre yönümüzü her zamankinden daha fazla devrimciliğe vermeliyiz.

Demokratik modernite militanları, devrimi her şeyden önce bir anlam ve anlamlandırma, anın etkinliği kapsamında toplumun özgürlük, eşitlik, demokrasi ve adalet değerleri temelinde kendini yeniden inşa eylemi olarak görür. Toplumun yeniden inşası eylemi olarak devrim, ilk ve temel inşasını devrimci militanda bulur. Marcuse’un "Amaçlarımız değerlerimiz, kendimiz ve ahlakımız, kendimize ait olan ahlak, hareketlerimizde görülmelidir. Yaratmak istediğimiz yeni insanlar -tam da burada ve şu anda bu insanlar- olmaya çalışmalıyız” biçimde tanımladığı yaklaşım, aslında tam da demokratik modernite militanlığının gerçekleşme biçimini dile getirir. Toplumsal hakikat sevgisi ve başarma tutkusuyla donanmış militan devrimi önce kendinde başlatır. Önce kendi zihninde, bilincinde oluşmuş alışılmış kalıpları, duvarları yıkmakla, potansiyel enerjisine hareket kazandırmakla işe başlar. Kendini demokratik modernitenin amaç ve değerleri doğrultusunda etik ve estetik kazanmış söz ve eylem gücü haline getirir. Bu da derin dönüşüm ve değişim çerçevesinde, zihinsel bir güç ile duygusal ve manevi anlamda kendimizi yeniden kurmamız, yapılandırmamız anlamına gelir. Çünkü devrimle biz, anlamlı yaşamın yolunu açıyor, yeni bir anlam yaratıyor ve bu anlamı yaşama katarak kendimizi yeniden oluşturuyoruz. Devinim halinde olmak, kendin her açıdan yeniden kurmak, yapılandırmak ve etkileşim içerisinde yeni bağlar, bağlamlar oluşturmaktır. Demokratik modernite çizgisinde devrimci militanlık, biçim ve özde, amaçta ve etkide birlik ve bireyselliğin de kendine yeterlilik ilkesi temelinde devrimi gerçekleştirmektir.

Hakkımızda

İnsanlık tarihi, insanlığın yürüdüğü yolun anlatısıyken bu anlatıyı tek şerit yolda şekillendiren, insanlık muhayyilesini tutsak eden düşünceler sistematiği ve kapitalist modernite bu dergide deşifre olacak.

Bize ulaşın
Bizi takip edin
@menkibe0